5 Mart 2008
HAYKO CEPKIN LIVE - Sabanci Üniversitesi /Tuzla - İSTANBUL
Hayko Cepkin
Tarih : 05.03.2008 20:00:00
Mekan : Sabancı Üniversitesi Gösteri Merkezi
Bilet Fiyatları:
Tam: 7,00 YTL, Öğrenci: 4,00 YTL
Ben Tuzla'da oturduğum halde gidemiyeceğim gibi çünkü o üniversitenin öğrencilerinden bilet kalmayacak diyorlar
Bu sitedeki lavinya.net forum/panolar sayfası bölümü 22 yıl önce yani 2002 yılında kurulmuş, 11 yıl önce 2013 yılında ise aktif kullanımı durmuştur. Güncel/yeni paylaşım yoktur. Yalnızca arşiv/nostalji için yayına açıktır.
Hayko Cepkin
Re: Hayko Cepkin
' melekler ' şarkısına klip çekmiş yeni gördüm bende çok enteresan ve güzel bir klip olmuş ben anlatmayım izleyin sürprizi sonunda
Re: Hayko Cepkin
Ben Hayko Cepkin'i ilk klibi çıktığı günden bu yana dinlerim. dinlerken evdekiler "yaa kapat şunu" deyip dinletmiyorlardı sonra bir gün kardeşim dinlemeye başladı, en son melekler klibini gören annem hayko cepkin için "bu adamın bir şarkısında hüzünlenip böyle hissedeceğimi rüyamda görsem hayıra yormazdım" dedi ve annemde artık tv de klibi gördükçe durup dinliyor. şimdi sıra babamda...
Re: Hayko Cepkin
Haykonun hiç bir şarkısı hoşuma gitmedi. Rock müziğinin çığrını çıkarmış
Re: Hayko Cepkin
Geçen yıl Uludağ Üniversitesi şenliklerinde canlı dinleme şansı buldum.Daha önce defalarca da mp3lerini dinlemiştim.Hiç sevmedim.Millet çok seviyor niye hiç anlamıyorum.Çok kasıntı çok gösteris çok fazla şov var ama ortada müzik yok.Allahtan ardından Şebnem Ferah çıktı da kendime geldim.İnşallah bu yıl yine gelmez.(onun yerine PENTAGRAm gelsin )
- EmelSevgi
- Takımdan
- Mesajlar: 485
- Kayıt: Pazartesi, Mart 19, 2007 01:53
- İsim: emel sevgi
- Konum: Çanakkale
Re: Hayko Cepkin
bence mükemmel.. çok saygı duyduğum bir duruşu var sanki tek başına herşeye karşı birşeyler yapmaya uğraşıyormuş gibi.. belki ben çok duygusal yaklaşmış olabilirim ama gerçekten böyle güçlü bir duruşu var önce buna sonra sesine ve şarkılarına hayranım. dinlerken kendimden geçiyorum diyebildiğim FD den sonra ikinci sanatçı. bence bir iki kez dinlemekle anlaşılmıyor şarkıları.. ölüyorum, son kez, seninki dert mi, yarası saklı, boşluk, sıkı tutun, hüzünle karışık, fırtınam... hepsini yazacağım galiba sadece sonra görüşelim antipatik geldi bana diğerleri süper umarım hep başarılı olmaya ve sevilmeye devam eder..
-
- Kıdemli üye
- Mesajlar: 1470
- Kayıt: Çarşamba, Ekim 26, 2005 22:30
- İsim: Metin Çetin
- Konum: Aydın
Re: Hayko Cepkin
Hayko Cepkin'in yeni video kilibi ''Ölüyorum'' isimli şarkıya çekildi.
-
- Kıdemli üye
- Mesajlar: 1470
- Kayıt: Çarşamba, Ekim 26, 2005 22:30
- İsim: Metin Çetin
- Konum: Aydın
Re: Hayko Cepkin
Hayko Cepkin, 3 Şubat 2008 Salı günü saat 23.00 de Tv 8 de ''Keyfekeder'' programının canlı performans konuğu olacaktır.
-
- Kıdemli üye
- Mesajlar: 1470
- Kayıt: Çarşamba, Ekim 26, 2005 22:30
- İsim: Metin Çetin
- Konum: Aydın
Re: Hayko Cepkin
Geçtiğimiz ay Billboard Türkiye’nin kapak konuğu olan Hayko Cepkin’den, hiçbir yerde yayınlanmamış açıklamalar...
20 derecede Hayko Cepkin
“Yazın aşk acısı çekmek için fazla sıcak! Her şey güllük gülistanlık, kuşlar ötüyor. Soğukta yorgana sarılıp ‘Allahım ne kötü’ demek bile daha keyifli. Acıları kışa erteleyin”
Yeni yılla birlikte “Senfonik, Akustik, Elektronik” isimli akustik konser serisine başlayan Hayko Cepkin’le, kar altında sıcak bir sohbet gerçekleştirdik. Ünlü müzisyen Billboard’a müziği, kış mevsimini ve tabii aşkı anlattı.
Görkemli sahne şovlarından sonra akustik konser verme fikrinin altında yatan neden, sakinleşme, sadeleşme isteği mi?
Bu kez daha karışık ama daha naif bir şey olsun istedik. Yaylıların, orkestrasyonun tınısı klasik müziğe, zaman zaman caza kaçıyor. Ama daha gitarsız ve patırtısız bir versiyon olduğu için naiflik barındırıyor içinde. Bu yüzden tüm parçaları; altyapılarındaki keyifli melodileri sert vokallerin, gürül gürül basların altında ezdirmeden yansıtacağız.
Kendini tekrarlama kaygısı da bu kararı vermenizde etkili oldu mu?
Bir yıl boyunca ekibimle sayısız konser verdik. Pek çok şehre, pek çok kez gittik. Konsept aynı olduğu için, her konser bir öncekinin aynısı oluyor. Bir adam konserine dört kez üst üste geldiğinde, hep aynı performansı seyrettiği için sıkılabiliyor. Bizde de aynı işi yapmaktan kaynaklanan bir sıkıntıoluyor. Zihin de bu kez farklı şeyler üretmeye yönleniyor.
Artık akustik mi çalacaksınız yani?
Hayır, biz versiyonu ikiye çıkarttık. Eğer konser vereceğimiz şehre daha önce gitmişsek, önce akustik, senfonik versiyonla gideceğiz. Zihinleri tazeleyeceğiz. Serte özlem olduğunda, daha da sertleşerek gideceğiz. Enerjiyi ayakta tutabilmek adına, bu bizim için de iyi olacak. Burada müzisyenlik ön plana çıkıyor, tabii.
Gövde gösterisi gibi bir şey olacak anladığımız kadarıyla...
Aynen öyle. Sert versiyonumuzda çok iyi çaldığımız söyleniyor, hatta insanlar playback yaptığımızı iddia ediyor. Biz de bundan keyif alıyoruz, negatif algılamıyoruz. Demek ki sevgili arkadaşlar hayatları boyunca bu kadar iyi bir şey dinlememişler. Bu yüzden playback zannedebiliyorlar.
Turnenin bir ismi olacak mı?
Şu an “senfonik, akustik, elektronik” diye düşünüyoruz. Türü bozuk bir şey oldu. Elektronik piyano, elektronik bir kontrbas, senfoniler eklendi. Kalıp yine rock öğeleri. Yine brutal’leri var, ama klasik müzikte olduğu kadar.
Eddie Vedder, unplugged konserlerinde The Beatles’a saygı duruşunda bulunuyor. Sizin de benzer bir planınız var mı?
Bugüne kadar sahnede hiç orkestra arkadaşlarımı tanıtmadım. Konserin sonunda yapılır ya; “Bas gitardaaaaaa Poyraaaaz Kılıç! Dıbıl, dıbıl, dıbıl, dıbıl (bas gitar efekti yapıyor)… Davuldaaaaa Murat Cem Ergül dık tak dırrtt tak tak tak (davul efekti yapıyor)...” Ama bu kez seyirciyle daha interaktif bir konser yapacağız. “Selvi Boylum, Al Yazmalım”ı yorumlayıp, o yorum içinde ilk kez ekibimi sahnede tanıtacağım.
Bu arada üçüncü stüdyo albümünün hazırlıkları nasıl gidiyor?
Bir sürü şey kaydettim, ama ruh olarak çok benimsemedim. Bu akustik seriyle naifliğe dönmek, kendimi gaza getirebilmek istiyorum. Bence bu his, her şeyi çözecek. Şu an 16 tane maketim var. Toparlanınca ortaya çok güzel şeyler çıkacak, ama şimdilik toparlayacak gücüm yok. Yani oturup da o gitarları yazmak istemiyorum. Ama kafamda nasıl çalacağıma dair fikirler var. Gücüm yerine geldiğinde o riff’lerin üzerine diğerlerini döşemeye başlayacağım.
Etkileyici sahne şovlarınıza dönecek olursak, hiç anlaşılamadığınızı düşündüğünüz bir nokta oldu mu?
“Bunu da yaptık ama, bakalım ne olacak?” diye düşünmedim hiç. Biz o dönemi atlattık, üzerinden üç yıl geçti. Neyin ne olduğunu anlayan anladı. Evet, zor bir proje. Ama “Hay Allah, çok da anlaşılmadı, keşke yapmasaydık” gibi bir durum aklıma bile gelmedi. Öyle olsaydı “Kaos”a aynı dekorda klip çekmezdim.
KAR ALTINDA 20 BİN FERSAH
Kış mevsimi ile aranız nasıl? Sever misiniz?
Evet, hatta yazı hiç sevmem. Ama motor kullanmaya başladıktan sonra bu fikrim değişmeye başladı. Çünkü yaz aylarında motora daha az kıyafetle binebilme şansım var. Kışın o kıyafetleri giymek 45 dakikamı alıyor. Şu an her yere motorla gidiyorum, arabadan nefret ediyorum.
Motoru karda da kullanıyorum, tatlı su motorcusu değilim anlayacağınız. Kaskın vizörünün önü kar topluyor, bir o zor oluyor. Lap lap lap, tüm kar yapışıyor. Yerler buz gibiyse çok dikkatli gitmek lazım, tabii.
Diyelim çok fena kar bastırdı ve evde mahsur kaldınız ve tüm programları iptal ettiniz. Nasıl vakit geçirirsiniz?
Genelde ev bülbülü bir insanım zaten. Bir kere stüdyom var, çok canımın sıkılacağını sanmıyorum. Ama çok canım sıkıldıysa o zaman playstation oynarım. Ayrıca yürüme mesafesinde arkadaşlarım var, takarlar papaklarını, giyerler botlarını kalkar gelirler. Kar yağdığında evin sıcaklığı da çok hoşuma gider. Kahvemi içerim, köşede portakal rengi ışığımı açarım. Dışarının bembeyazlığı, evin kırmızılığı… Sanki şömine yakmışsın gibi sıcak bir hava yaratır, bayılırım.
Tatilleri dağ evinde geçirmek gibi tercihleriniz var mı?
Severim, hatta bir seferinde dört arkadaş Abant’a gittik. Kar bastırıp mahsur kalınca güzel bir dağ evi lokantası bulduk; ahşap, şömineli. Yemeğimizi Abant Gölü’ne karşı yemek istediğimizi söyleyerek balkonu açtırdık. Karı kürekle kazıdılar, masa ve sandalyeler de tamam. Ama çorba geliyor içemeden donuyor. Et de aynı şekilde. Rakılara buz koymaya gerek yok. Ayaklarımız sürekli kar üzerinde olduğu için inanılmaz hasta olduk. Kaşındık ama. Sonra bir süre kimse birbirini aramadı. Meğer herkes ölüm döşeğindeymiş!
Kar yağdığında birini seçiniz: a) Kartopu oynamak, b)Kardan adam yapmak, c) Karlı yokuştan kaymak…
Karlı yokuştan kaymak… Kara asla dokunmam. Hem arabaların üstünü bozmak istemem, hem de çok can acıtan bir şey. Çocuk yaşta karar verdim buna. Çizgi filmlerde karın içinde hoplayan Heidi’yi vardır. Kar pamuk gibi, yumuşacıktır… Sonra 1982’deydi sanırım, çok fena bir kar yağdı. Ben de karın içinde hopladım zıpladım ama her seferinde asfalta çakıldım. Anladım ki yumuşak bir şey değilmiş, kar. Ama yokuştan kaymak adrenalinle ilgili, terliyorsun, üşüyorsun… Bambaşka bir şey.
HAYKO VE İLİŞKİLER
Kankalık müessesesi için her şeyi yapar mısınız?
Evet!
Haksızsa da arkadaşınızın yanında olur musunuz peki?
Önce ona haksız olduğunu söylerim, kankalık öyle bir şey çünkü. Ama haklı olduğunda inat ediyorsa yanında olurum.
Diyelim kankanız çok yanlış bir kızla evlenmek üzere…
Böyle olaylara çok müdahale ettik zamanında ama aşkın gözü kördür, aka da konar… (Gülüyor) Karşısına geçip ikna turuna çıkmışlığımız vardır ama olmuyor.
Ayrılık acısı için verebileceğiniz bir tavsiye var mı?
Güzeldir. Benim alternatifim onu üretim aşamasına geçirebilmek. Ama acının A noktasındayken bir işe yaramayabilir. O dönem çökersin, dağılırsın, yamulursun… Bitmişlik güzeldir. Ama toparlaması keyifli bir dönem olduğu için o süreci de seviyorum. Sonrası çok daha keyifli. Şarkılardaki hikaye de o: düş, geber, yamul, acısını çek, çok fena hisset ama sonra topla ulan işte… Acını yaşa, kaybetme duygusu da var hayatta, onun da tadına bak.
Kış ayrılık acısı mevsimidir derler...
Evet, zaten yazın aşk acısı çekmek için fazla sıcak! Her şey güllük gülistanlık, kuşlar ötüyor (ıslıkla kuş ötüşü efekti yapıyor)... Soğukta böyle yorgana sarılıp “Allahım ne kötü” demek bile daha keyifli. Güz yaprakları düşecek, ona bakarken “Tıpkı benim gözyaşım gibi” diyeceksin falan. O daha güzel. Acıları kışa erteleyin.
İlişkilerinizde mücadeleci misiniz? Gitmek isteyen sevgilinin kalması için savaşır mısınız yoksa “gideceği varsa gider” mi dersiniz?
Zaman içinde insan ona dönüşüyor biraz. Eskiden lütfen kaybetmeyeyim diye uğraştığım olmuştur ama şimdi gitmek istiyorsa gitsin, çünkü sürüncemede kalması daha kötü. Artık kafam daha dinç, uzatmaya gerek yok diye düşünüyorum. Hatta birleşeceğimiz varsa bu ayrılık iyi de gelebilir.
RAP VE ROCK DÜNYASI
Ege Çubukçu’yla yakın arkadaş olduğunuzu biliyoruz, Peki Türkiye’de sevdiğiniz rapçiler kimler?
Ceza’yı, Fuat’ı, Sagopa’yı, Rapor 2, Ayben’i çok seviyorum. Bunun dışında bazen müzik kanallarında yerli rap gruplarını takip ediyorum. Mode XL diye bir grup var, onların da vokal ve ses tonlarını seviyorum.
Rap’teki diss atma kültürünü destekliyor musunuz?
Hikayenin gelişimi yumruk yumruğa kavga edeceğine diss at şeklinde. Yani bu müziğin öyle bir kültürü var. Bana çok garip gelmiyor. Ama laf geçireyim de kendilerini kötü hissetsinler mantığı güzel değil. Taraftarı değiliz o işlerin.
Rock müzikte böyle bir şey yok ama...
Bizde diss atma yok, çünkü biz bu adamlarla Beyoğlu’nda yıllarca çalmışız. “Bak benim albümüm seni tokatladı” demek olmaz. Ankaralı, İzmirli gruplar İstanbul’a gelince “İstanbul bizim çöplüğümüz” demek saçma. O zaman Manga’ya çıkıp “Lan oğlum! Ankaralı’ysan Ankaralı’lığını bil” mi diyeceğim? Ferman (Akgül) benim can ciğer arkadaşım.
Eleştiriye ne kadar açıksınız?
İlk klibim çıkmış, bir mekandan içeri giriyorum, adamın yanından geçerken “Kurtarın beeeeeni” diyor. (“Yarası Saklı”nın girişini mırıldanıyor.) Ben de sessiz bir adam değilim. Saçının kökünü çekiyorum, “İstiyorsan kurtarırım seni” diyorum. Kaşınıyorum, sinirli bir bünyeyim. Sahneye davet edildim, şarkıyı bitirdim, “Şimdi aşağı iniyorum, bir lafı olan varsa aşağıda bekliyorum” dedim. Resmen kavgaya davet ediyorum. Eleştiriye sabrım yok. Arkamdan konuşulmasını engelleyemem ama en azından yüzüme konuşsunlar.
HAYKO’YA GÖRE EN İYİ SAHNELER
Türkiye’de sahnesi en iyi beş ismi sıralamanı istesek…
Numaralayamam aslında. Bizce sahnesi en garip olan biziz, bunda sınır tanımıyorum. Sahnede sistemi en iyi olan da biziz. Dekor zihniyetiyle yaklaşıp sponsorsuz elimizi taşın altına koyan da biziz. Roxy Müzik Günleri’ne katıldığım dönem Climb çok iyiydi. “Abi Türkiye’de böyle adamlar da varmış” demiştim. Kurban için de “Hayvan bu herifler” derim, sahneleri çok iyidir. Ondan sonra Şebnem Ferah inanılmaz bir ses, ekibi de mükemmel, çığlıkları tüylerimi diken diken ediyor. mor ve ötesi de kusursuz çalıyor, Gripin de epey geliştirdi kendini. Öztürk de iyi.
Eurovision’dan size teklif gelse nasıl bakarsınız buna?
Mor ve ötesi’ne teklif gittiği dönemde bu konuda konuştuğum insanlar oldu. Ama Hayko Cepkin’in Türkiye’yi temsil etmesi olabilecek en sansasyonel şey olurdu. Şu karışık dönemde hem ismimi açıkça söyleyerek bağlı bulunduğum mezheple alakadar, hem de Türk olmayı savunduğum için Türkiye’yi temsil etmek çok iyi olurdu. Olabilitesi yüksek.
Öyle bir durumda sahnede bir mesaj vermek ister miydiniz?
İsmim yeterince mesaj verecektir. Ermeni olup, Türkiye bayrağı altında adımın yazıyor olması doğru bir sinyal olurdu. Oraya giderim, istediğim gibi Türkçe bir şarkı yaparım, kendi tarzımdan ödün vermem. Sonunculuğa yerleşirim belki ama en akılda kalıcı şov benimki olur. Sanırım 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti olduğu dönemde böyle projeler gündeme gelebilir.
20 derecede Hayko Cepkin
“Yazın aşk acısı çekmek için fazla sıcak! Her şey güllük gülistanlık, kuşlar ötüyor. Soğukta yorgana sarılıp ‘Allahım ne kötü’ demek bile daha keyifli. Acıları kışa erteleyin”
Yeni yılla birlikte “Senfonik, Akustik, Elektronik” isimli akustik konser serisine başlayan Hayko Cepkin’le, kar altında sıcak bir sohbet gerçekleştirdik. Ünlü müzisyen Billboard’a müziği, kış mevsimini ve tabii aşkı anlattı.
Görkemli sahne şovlarından sonra akustik konser verme fikrinin altında yatan neden, sakinleşme, sadeleşme isteği mi?
Bu kez daha karışık ama daha naif bir şey olsun istedik. Yaylıların, orkestrasyonun tınısı klasik müziğe, zaman zaman caza kaçıyor. Ama daha gitarsız ve patırtısız bir versiyon olduğu için naiflik barındırıyor içinde. Bu yüzden tüm parçaları; altyapılarındaki keyifli melodileri sert vokallerin, gürül gürül basların altında ezdirmeden yansıtacağız.
Kendini tekrarlama kaygısı da bu kararı vermenizde etkili oldu mu?
Bir yıl boyunca ekibimle sayısız konser verdik. Pek çok şehre, pek çok kez gittik. Konsept aynı olduğu için, her konser bir öncekinin aynısı oluyor. Bir adam konserine dört kez üst üste geldiğinde, hep aynı performansı seyrettiği için sıkılabiliyor. Bizde de aynı işi yapmaktan kaynaklanan bir sıkıntıoluyor. Zihin de bu kez farklı şeyler üretmeye yönleniyor.
Artık akustik mi çalacaksınız yani?
Hayır, biz versiyonu ikiye çıkarttık. Eğer konser vereceğimiz şehre daha önce gitmişsek, önce akustik, senfonik versiyonla gideceğiz. Zihinleri tazeleyeceğiz. Serte özlem olduğunda, daha da sertleşerek gideceğiz. Enerjiyi ayakta tutabilmek adına, bu bizim için de iyi olacak. Burada müzisyenlik ön plana çıkıyor, tabii.
Gövde gösterisi gibi bir şey olacak anladığımız kadarıyla...
Aynen öyle. Sert versiyonumuzda çok iyi çaldığımız söyleniyor, hatta insanlar playback yaptığımızı iddia ediyor. Biz de bundan keyif alıyoruz, negatif algılamıyoruz. Demek ki sevgili arkadaşlar hayatları boyunca bu kadar iyi bir şey dinlememişler. Bu yüzden playback zannedebiliyorlar.
Turnenin bir ismi olacak mı?
Şu an “senfonik, akustik, elektronik” diye düşünüyoruz. Türü bozuk bir şey oldu. Elektronik piyano, elektronik bir kontrbas, senfoniler eklendi. Kalıp yine rock öğeleri. Yine brutal’leri var, ama klasik müzikte olduğu kadar.
Eddie Vedder, unplugged konserlerinde The Beatles’a saygı duruşunda bulunuyor. Sizin de benzer bir planınız var mı?
Bugüne kadar sahnede hiç orkestra arkadaşlarımı tanıtmadım. Konserin sonunda yapılır ya; “Bas gitardaaaaaa Poyraaaaz Kılıç! Dıbıl, dıbıl, dıbıl, dıbıl (bas gitar efekti yapıyor)… Davuldaaaaa Murat Cem Ergül dık tak dırrtt tak tak tak (davul efekti yapıyor)...” Ama bu kez seyirciyle daha interaktif bir konser yapacağız. “Selvi Boylum, Al Yazmalım”ı yorumlayıp, o yorum içinde ilk kez ekibimi sahnede tanıtacağım.
Bu arada üçüncü stüdyo albümünün hazırlıkları nasıl gidiyor?
Bir sürü şey kaydettim, ama ruh olarak çok benimsemedim. Bu akustik seriyle naifliğe dönmek, kendimi gaza getirebilmek istiyorum. Bence bu his, her şeyi çözecek. Şu an 16 tane maketim var. Toparlanınca ortaya çok güzel şeyler çıkacak, ama şimdilik toparlayacak gücüm yok. Yani oturup da o gitarları yazmak istemiyorum. Ama kafamda nasıl çalacağıma dair fikirler var. Gücüm yerine geldiğinde o riff’lerin üzerine diğerlerini döşemeye başlayacağım.
Etkileyici sahne şovlarınıza dönecek olursak, hiç anlaşılamadığınızı düşündüğünüz bir nokta oldu mu?
“Bunu da yaptık ama, bakalım ne olacak?” diye düşünmedim hiç. Biz o dönemi atlattık, üzerinden üç yıl geçti. Neyin ne olduğunu anlayan anladı. Evet, zor bir proje. Ama “Hay Allah, çok da anlaşılmadı, keşke yapmasaydık” gibi bir durum aklıma bile gelmedi. Öyle olsaydı “Kaos”a aynı dekorda klip çekmezdim.
KAR ALTINDA 20 BİN FERSAH
Kış mevsimi ile aranız nasıl? Sever misiniz?
Evet, hatta yazı hiç sevmem. Ama motor kullanmaya başladıktan sonra bu fikrim değişmeye başladı. Çünkü yaz aylarında motora daha az kıyafetle binebilme şansım var. Kışın o kıyafetleri giymek 45 dakikamı alıyor. Şu an her yere motorla gidiyorum, arabadan nefret ediyorum.
Motoru karda da kullanıyorum, tatlı su motorcusu değilim anlayacağınız. Kaskın vizörünün önü kar topluyor, bir o zor oluyor. Lap lap lap, tüm kar yapışıyor. Yerler buz gibiyse çok dikkatli gitmek lazım, tabii.
Diyelim çok fena kar bastırdı ve evde mahsur kaldınız ve tüm programları iptal ettiniz. Nasıl vakit geçirirsiniz?
Genelde ev bülbülü bir insanım zaten. Bir kere stüdyom var, çok canımın sıkılacağını sanmıyorum. Ama çok canım sıkıldıysa o zaman playstation oynarım. Ayrıca yürüme mesafesinde arkadaşlarım var, takarlar papaklarını, giyerler botlarını kalkar gelirler. Kar yağdığında evin sıcaklığı da çok hoşuma gider. Kahvemi içerim, köşede portakal rengi ışığımı açarım. Dışarının bembeyazlığı, evin kırmızılığı… Sanki şömine yakmışsın gibi sıcak bir hava yaratır, bayılırım.
Tatilleri dağ evinde geçirmek gibi tercihleriniz var mı?
Severim, hatta bir seferinde dört arkadaş Abant’a gittik. Kar bastırıp mahsur kalınca güzel bir dağ evi lokantası bulduk; ahşap, şömineli. Yemeğimizi Abant Gölü’ne karşı yemek istediğimizi söyleyerek balkonu açtırdık. Karı kürekle kazıdılar, masa ve sandalyeler de tamam. Ama çorba geliyor içemeden donuyor. Et de aynı şekilde. Rakılara buz koymaya gerek yok. Ayaklarımız sürekli kar üzerinde olduğu için inanılmaz hasta olduk. Kaşındık ama. Sonra bir süre kimse birbirini aramadı. Meğer herkes ölüm döşeğindeymiş!
Kar yağdığında birini seçiniz: a) Kartopu oynamak, b)Kardan adam yapmak, c) Karlı yokuştan kaymak…
Karlı yokuştan kaymak… Kara asla dokunmam. Hem arabaların üstünü bozmak istemem, hem de çok can acıtan bir şey. Çocuk yaşta karar verdim buna. Çizgi filmlerde karın içinde hoplayan Heidi’yi vardır. Kar pamuk gibi, yumuşacıktır… Sonra 1982’deydi sanırım, çok fena bir kar yağdı. Ben de karın içinde hopladım zıpladım ama her seferinde asfalta çakıldım. Anladım ki yumuşak bir şey değilmiş, kar. Ama yokuştan kaymak adrenalinle ilgili, terliyorsun, üşüyorsun… Bambaşka bir şey.
HAYKO VE İLİŞKİLER
Kankalık müessesesi için her şeyi yapar mısınız?
Evet!
Haksızsa da arkadaşınızın yanında olur musunuz peki?
Önce ona haksız olduğunu söylerim, kankalık öyle bir şey çünkü. Ama haklı olduğunda inat ediyorsa yanında olurum.
Diyelim kankanız çok yanlış bir kızla evlenmek üzere…
Böyle olaylara çok müdahale ettik zamanında ama aşkın gözü kördür, aka da konar… (Gülüyor) Karşısına geçip ikna turuna çıkmışlığımız vardır ama olmuyor.
Ayrılık acısı için verebileceğiniz bir tavsiye var mı?
Güzeldir. Benim alternatifim onu üretim aşamasına geçirebilmek. Ama acının A noktasındayken bir işe yaramayabilir. O dönem çökersin, dağılırsın, yamulursun… Bitmişlik güzeldir. Ama toparlaması keyifli bir dönem olduğu için o süreci de seviyorum. Sonrası çok daha keyifli. Şarkılardaki hikaye de o: düş, geber, yamul, acısını çek, çok fena hisset ama sonra topla ulan işte… Acını yaşa, kaybetme duygusu da var hayatta, onun da tadına bak.
Kış ayrılık acısı mevsimidir derler...
Evet, zaten yazın aşk acısı çekmek için fazla sıcak! Her şey güllük gülistanlık, kuşlar ötüyor (ıslıkla kuş ötüşü efekti yapıyor)... Soğukta böyle yorgana sarılıp “Allahım ne kötü” demek bile daha keyifli. Güz yaprakları düşecek, ona bakarken “Tıpkı benim gözyaşım gibi” diyeceksin falan. O daha güzel. Acıları kışa erteleyin.
İlişkilerinizde mücadeleci misiniz? Gitmek isteyen sevgilinin kalması için savaşır mısınız yoksa “gideceği varsa gider” mi dersiniz?
Zaman içinde insan ona dönüşüyor biraz. Eskiden lütfen kaybetmeyeyim diye uğraştığım olmuştur ama şimdi gitmek istiyorsa gitsin, çünkü sürüncemede kalması daha kötü. Artık kafam daha dinç, uzatmaya gerek yok diye düşünüyorum. Hatta birleşeceğimiz varsa bu ayrılık iyi de gelebilir.
RAP VE ROCK DÜNYASI
Ege Çubukçu’yla yakın arkadaş olduğunuzu biliyoruz, Peki Türkiye’de sevdiğiniz rapçiler kimler?
Ceza’yı, Fuat’ı, Sagopa’yı, Rapor 2, Ayben’i çok seviyorum. Bunun dışında bazen müzik kanallarında yerli rap gruplarını takip ediyorum. Mode XL diye bir grup var, onların da vokal ve ses tonlarını seviyorum.
Rap’teki diss atma kültürünü destekliyor musunuz?
Hikayenin gelişimi yumruk yumruğa kavga edeceğine diss at şeklinde. Yani bu müziğin öyle bir kültürü var. Bana çok garip gelmiyor. Ama laf geçireyim de kendilerini kötü hissetsinler mantığı güzel değil. Taraftarı değiliz o işlerin.
Rock müzikte böyle bir şey yok ama...
Bizde diss atma yok, çünkü biz bu adamlarla Beyoğlu’nda yıllarca çalmışız. “Bak benim albümüm seni tokatladı” demek olmaz. Ankaralı, İzmirli gruplar İstanbul’a gelince “İstanbul bizim çöplüğümüz” demek saçma. O zaman Manga’ya çıkıp “Lan oğlum! Ankaralı’ysan Ankaralı’lığını bil” mi diyeceğim? Ferman (Akgül) benim can ciğer arkadaşım.
Eleştiriye ne kadar açıksınız?
İlk klibim çıkmış, bir mekandan içeri giriyorum, adamın yanından geçerken “Kurtarın beeeeeni” diyor. (“Yarası Saklı”nın girişini mırıldanıyor.) Ben de sessiz bir adam değilim. Saçının kökünü çekiyorum, “İstiyorsan kurtarırım seni” diyorum. Kaşınıyorum, sinirli bir bünyeyim. Sahneye davet edildim, şarkıyı bitirdim, “Şimdi aşağı iniyorum, bir lafı olan varsa aşağıda bekliyorum” dedim. Resmen kavgaya davet ediyorum. Eleştiriye sabrım yok. Arkamdan konuşulmasını engelleyemem ama en azından yüzüme konuşsunlar.
HAYKO’YA GÖRE EN İYİ SAHNELER
Türkiye’de sahnesi en iyi beş ismi sıralamanı istesek…
Numaralayamam aslında. Bizce sahnesi en garip olan biziz, bunda sınır tanımıyorum. Sahnede sistemi en iyi olan da biziz. Dekor zihniyetiyle yaklaşıp sponsorsuz elimizi taşın altına koyan da biziz. Roxy Müzik Günleri’ne katıldığım dönem Climb çok iyiydi. “Abi Türkiye’de böyle adamlar da varmış” demiştim. Kurban için de “Hayvan bu herifler” derim, sahneleri çok iyidir. Ondan sonra Şebnem Ferah inanılmaz bir ses, ekibi de mükemmel, çığlıkları tüylerimi diken diken ediyor. mor ve ötesi de kusursuz çalıyor, Gripin de epey geliştirdi kendini. Öztürk de iyi.
Eurovision’dan size teklif gelse nasıl bakarsınız buna?
Mor ve ötesi’ne teklif gittiği dönemde bu konuda konuştuğum insanlar oldu. Ama Hayko Cepkin’in Türkiye’yi temsil etmesi olabilecek en sansasyonel şey olurdu. Şu karışık dönemde hem ismimi açıkça söyleyerek bağlı bulunduğum mezheple alakadar, hem de Türk olmayı savunduğum için Türkiye’yi temsil etmek çok iyi olurdu. Olabilitesi yüksek.
Öyle bir durumda sahnede bir mesaj vermek ister miydiniz?
İsmim yeterince mesaj verecektir. Ermeni olup, Türkiye bayrağı altında adımın yazıyor olması doğru bir sinyal olurdu. Oraya giderim, istediğim gibi Türkçe bir şarkı yaparım, kendi tarzımdan ödün vermem. Sonunculuğa yerleşirim belki ama en akılda kalıcı şov benimki olur. Sanırım 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti olduğu dönemde böyle projeler gündeme gelebilir.
-
- Kıdemli üye
- Mesajlar: 1470
- Kayıt: Çarşamba, Ekim 26, 2005 22:30
- İsim: Metin Çetin
- Konum: Aydın
Re: Hayko Cepkin
Hayko Cepkin; Bu akşam saat 22.45 de Kanal D de ''Beyaz Show'un konuğudur...
Re: Hayko Cepkin
Fırtınam ve Bertaraf et en sevdiğim şarkıları
Re: Hayko Cepkin
Canlı performansı korkunçtu.
Sahneye çıkınca bir insan hoşgeldiniz ya da iyi akşamlar der. Tek kelime dahi konuşmadan söyledi gitti. Çok umursamaz bence ve çok saygısızca. Sonuçta insanlar oraya onu dinlemeye gelmiş, hiçbir sıcaklığı yoktu.
Çok abartılı tavırlar sergiliyor bence.
Sahneye çıkınca bir insan hoşgeldiniz ya da iyi akşamlar der. Tek kelime dahi konuşmadan söyledi gitti. Çok umursamaz bence ve çok saygısızca. Sonuçta insanlar oraya onu dinlemeye gelmiş, hiçbir sıcaklığı yoktu.
Çok abartılı tavırlar sergiliyor bence.
Re: Hayko Cepkin
Arkadaşım kafası biraz -biraz demek az kalır- epeyce iyiyken arkadaşlarıyla ilk defa Hayko'yu dinlemeye gitmiş. şu sahneye kanlarla çıktığı ilk performansı...sahneye ilk çıktığında alkolün etkisi kalmadı ayıldım demişti.