İclal AYDIN ve Şiirleri
-
- Takımdan
- Mesajlar: 1754
- Kayıt: Salı, Şubat 12, 2008 17:06
- İsim: SERAP
- Konum: Trabzon
İclal AYDIN ve Şiirleri
YAĞMUR
Ne zaman eskiyor sevgiler
Ödenen bedellerin acısı geçince mi?
Yağmur yağıyor,mutfak camındayım
Nasıl üşüdüğümü bilemezsin.
Menekşelerim çiçek vermiyor artık anne.
Söylediğin gibi hep dibinden su verdim ama...
Şimdi telefon açsam sana,sesini duymak da yetmiyor ki.
Hep aynı cümleler; ''Babamlar nasıl, ilacını aldın mı?''
Nedenini bilmediğim bir ağlamak var içimde.
Bir yerlere sığdıramıyorum yüreğimi.
Bazen mutfakta dalıp giderdin yemek yaparken,
Tahta kaşıkla tencerenin başında öylece ne düşünürdün acaba?
Özlemek çok fena anne. Anlamak seni ; daha da fena...
Omuzlarım ağrıyarak uyanıyorum sabahları.
Benim kızımın omuzlarımı ovmasına daha çok var.
Gittikçe sana mı benziyorum ben, ya da
'' Annenin kaderi kıza ''dedikleri doğru mu?
'' Baban eskitir her şeyi kızım'' demiştin bi kez,
Anlamamışım meğer, eskiyormuş anneciğim.
Omzunu ovacak kalmıyormuş meğer aynı evin içinde.
Şimdi duysan bunları ne üzülürsün; mutsuz mu kızım diye,
Çoktan kendinden vazgeçmiş bir sesle.
Mutsuz değilim de anne,
Yağmura ve mutfağımdaki kedere çare bulamıyorum.
Evimi topluyor, toz alıyor, patlıcan kızartıyor,
Televizyon seyrediyor, akşam çalan kapıyı açıyorum
Açtığımı gören olmuyor.
Pişirdiğim yeniyor da, güzel olmuş denmiyor.
Çay demleniyor, demleniyor, demleniyor...
Kederim mutfağımın her yerine yerleşiyor.
Ah nasıl eskiyor her şey anne, nasıl eskiyor.
Eskilerimi de atmaya kıyamıyorum.
Seni çok özlüyorum...
Bana yasakladığın bahçeler, sana da mı uzaktı hep?
Gidemeyişine ağladın mı sende?
Ne zaman eskiyor sevgiler?
Ödenen bedellerin acısı geçince mi?
İşte böyle,
Kalbimde bir acı. Şarkılar seni söyler...
İCLAL AYDIN
Ne zaman eskiyor sevgiler
Ödenen bedellerin acısı geçince mi?
Yağmur yağıyor,mutfak camındayım
Nasıl üşüdüğümü bilemezsin.
Menekşelerim çiçek vermiyor artık anne.
Söylediğin gibi hep dibinden su verdim ama...
Şimdi telefon açsam sana,sesini duymak da yetmiyor ki.
Hep aynı cümleler; ''Babamlar nasıl, ilacını aldın mı?''
Nedenini bilmediğim bir ağlamak var içimde.
Bir yerlere sığdıramıyorum yüreğimi.
Bazen mutfakta dalıp giderdin yemek yaparken,
Tahta kaşıkla tencerenin başında öylece ne düşünürdün acaba?
Özlemek çok fena anne. Anlamak seni ; daha da fena...
Omuzlarım ağrıyarak uyanıyorum sabahları.
Benim kızımın omuzlarımı ovmasına daha çok var.
Gittikçe sana mı benziyorum ben, ya da
'' Annenin kaderi kıza ''dedikleri doğru mu?
'' Baban eskitir her şeyi kızım'' demiştin bi kez,
Anlamamışım meğer, eskiyormuş anneciğim.
Omzunu ovacak kalmıyormuş meğer aynı evin içinde.
Şimdi duysan bunları ne üzülürsün; mutsuz mu kızım diye,
Çoktan kendinden vazgeçmiş bir sesle.
Mutsuz değilim de anne,
Yağmura ve mutfağımdaki kedere çare bulamıyorum.
Evimi topluyor, toz alıyor, patlıcan kızartıyor,
Televizyon seyrediyor, akşam çalan kapıyı açıyorum
Açtığımı gören olmuyor.
Pişirdiğim yeniyor da, güzel olmuş denmiyor.
Çay demleniyor, demleniyor, demleniyor...
Kederim mutfağımın her yerine yerleşiyor.
Ah nasıl eskiyor her şey anne, nasıl eskiyor.
Eskilerimi de atmaya kıyamıyorum.
Seni çok özlüyorum...
Bana yasakladığın bahçeler, sana da mı uzaktı hep?
Gidemeyişine ağladın mı sende?
Ne zaman eskiyor sevgiler?
Ödenen bedellerin acısı geçince mi?
İşte böyle,
Kalbimde bir acı. Şarkılar seni söyler...
İCLAL AYDIN
-
- Takımdan
- Mesajlar: 1754
- Kayıt: Salı, Şubat 12, 2008 17:06
- İsim: SERAP
- Konum: Trabzon
Re: İclal AYDIN ve Şiirleri
KAR (Uçak, Babama Selam Söyle)
Karlı bir akşamdı Ankara'da;
Son kez el ele yürümüştük,
Bitmesin istediğimiz yola
Kısacık beraberliğimizin bütün anılarını sığdırmıştık.
Yazarsın bana demiştin
Bende yazarım sana sık sık.
Ağlıyordum...
Sen görmeyesin diye kaldırmıyordum başımı.
Elimi daha sıkı tuttun,
Anlıyordum...
Bu ayrılığa dayanmıyordu kalbim...
Öğrettiğim çiçek adlarını unutma dedin,
Kelebekleri kitap arasında kurutma,
Sık sık fotoğraf çektir, yolla bana,
Kitaplarım sana emanet,
İncitme kimseyi, kin büyütme kalbinde...
Beni bekle...
Yol bitti, gidiyordun artık;
Gittin...
Sokakta gördüklerimi, filmlerdeki aktörleri sen sandım bi süre,
Kin büyütmedim kalbimde, söz vermiştim sana diye,
Kitaplarını okudum, kelebeklere dokunmadım,
Öğrendiğim çiçek adlarına yenilerini ekledim,
En çok fesleğeni, çoban heybesini, akşam sefasını sevdim.
Seni beklerken çok şey öğrendim,
Yolunu gözlediğim, sevdiğim ilk adam...
Nasılsa bulacaktır diye, her görüşümde aynı güçle seslendim;
'' Uçak, babama selam söyle! ''
Beni kötü rüyalardan uyandıran sevdiğim ilk adam...
Bir bilsen seni nasıl özledim...
Kar yağıyor şimdi, otuz yaşım bitti,
Kitapkların bende, kelebekler gibi kar taneleri,
Kendi yolunda yürürken hiç unutmadım o cümleyi;
Selamını aldım babacığım,
Kin büyütmedim kalbimde...
Küçük kızının gözleri hala senin çiçeklerinde.
Uçak, babama selam söyle!
Uçak, babama selam söyle!..
Karlı bir akşamdı Ankara'da;
Son kez el ele yürümüştük,
Bitmesin istediğimiz yola
Kısacık beraberliğimizin bütün anılarını sığdırmıştık.
Yazarsın bana demiştin
Bende yazarım sana sık sık.
Ağlıyordum...
Sen görmeyesin diye kaldırmıyordum başımı.
Elimi daha sıkı tuttun,
Anlıyordum...
Bu ayrılığa dayanmıyordu kalbim...
Öğrettiğim çiçek adlarını unutma dedin,
Kelebekleri kitap arasında kurutma,
Sık sık fotoğraf çektir, yolla bana,
Kitaplarım sana emanet,
İncitme kimseyi, kin büyütme kalbinde...
Beni bekle...
Yol bitti, gidiyordun artık;
Gittin...
Sokakta gördüklerimi, filmlerdeki aktörleri sen sandım bi süre,
Kin büyütmedim kalbimde, söz vermiştim sana diye,
Kitaplarını okudum, kelebeklere dokunmadım,
Öğrendiğim çiçek adlarına yenilerini ekledim,
En çok fesleğeni, çoban heybesini, akşam sefasını sevdim.
Seni beklerken çok şey öğrendim,
Yolunu gözlediğim, sevdiğim ilk adam...
Nasılsa bulacaktır diye, her görüşümde aynı güçle seslendim;
'' Uçak, babama selam söyle! ''
Beni kötü rüyalardan uyandıran sevdiğim ilk adam...
Bir bilsen seni nasıl özledim...
Kar yağıyor şimdi, otuz yaşım bitti,
Kitapkların bende, kelebekler gibi kar taneleri,
Kendi yolunda yürürken hiç unutmadım o cümleyi;
Selamını aldım babacığım,
Kin büyütmedim kalbimde...
Küçük kızının gözleri hala senin çiçeklerinde.
Uçak, babama selam söyle!
Uçak, babama selam söyle!..
-
- Takımdan
- Mesajlar: 1754
- Kayıt: Salı, Şubat 12, 2008 17:06
- İsim: SERAP
- Konum: Trabzon
Re: İclal AYDIN ve Şiirleri
SENİ SEVİYORDUM
Sana uzak kentlerin birinde
Zamanın bi yerinde
Seni ve senli günleri anımsattı akşam güneşi,
Onca zamanın üstünde eskimeyen bir düşüncesin şimdi
İnsan her gün anımsar mı aynı gözleri?
Seni seviyordum ve senin haberin yoktu...
Saçlarını izliyordum uzaktan
Kulağının arkasına düşüşü ve burnun!
Herkesten başkaydı işte...
Güldüğün zaman yukarı bakardın
Yukarı kalkan başın ve gülen gözlerin vardı,
Ne güzeldiler!
Sen bilmiyordun...
Ben seni seviyordum...
Kalbime sığmıyordu aklımdan geçenler.
Duvarlara, vitrin camlarına, kaldırımlara çarpıyordu.
Geri dönüyordu çoğalarak.
Senin sesini duyduğum masalarda erteliyordum herşeyi,
Herşeyi erteleyişim oluyordun.
Kalp ağrısı oluyordun.
Birlikte soluduğumuz sokak isimleri oluyordun.
Mevsimler değişiyor ve büyüyorduk.
Dönemeçler geçiyor, köprüler göze alıyor
Ve bazen, tekin olmayan suların üzerinden atlıyorduk...
Cesurduk!
Ufuk çizgisi maviydi, günbatımı hep turuncu
Ve kırmızıydı bütün karanfiller!
Ben seni seviyordum, sen bilmiyordun...
Sevinçlerim oluyordun ara sıra
Sen hiç bilmiyordun.
Sonra herhangi biri oldun
Bütün sevinçlerim bittikten sonra.
Yağmurlar yağdı serin haziran akşamları.
Derken birgün uzaktan gördüm seni,
Saçların bana inat, başın herşeye meydan okuyarak
İşte yine aynı!
Kalbimi acıttın, her zamanki gibi...
Değiştik sanıyordum ve sen yine bilmiyordun...
Şimdi bunları anlatsa sana birileri,
Kimbilir...
Yada boşver
Bilme en iyisi...
İCLAL AYDIN
Sana uzak kentlerin birinde
Zamanın bi yerinde
Seni ve senli günleri anımsattı akşam güneşi,
Onca zamanın üstünde eskimeyen bir düşüncesin şimdi
İnsan her gün anımsar mı aynı gözleri?
Seni seviyordum ve senin haberin yoktu...
Saçlarını izliyordum uzaktan
Kulağının arkasına düşüşü ve burnun!
Herkesten başkaydı işte...
Güldüğün zaman yukarı bakardın
Yukarı kalkan başın ve gülen gözlerin vardı,
Ne güzeldiler!
Sen bilmiyordun...
Ben seni seviyordum...
Kalbime sığmıyordu aklımdan geçenler.
Duvarlara, vitrin camlarına, kaldırımlara çarpıyordu.
Geri dönüyordu çoğalarak.
Senin sesini duyduğum masalarda erteliyordum herşeyi,
Herşeyi erteleyişim oluyordun.
Kalp ağrısı oluyordun.
Birlikte soluduğumuz sokak isimleri oluyordun.
Mevsimler değişiyor ve büyüyorduk.
Dönemeçler geçiyor, köprüler göze alıyor
Ve bazen, tekin olmayan suların üzerinden atlıyorduk...
Cesurduk!
Ufuk çizgisi maviydi, günbatımı hep turuncu
Ve kırmızıydı bütün karanfiller!
Ben seni seviyordum, sen bilmiyordun...
Sevinçlerim oluyordun ara sıra
Sen hiç bilmiyordun.
Sonra herhangi biri oldun
Bütün sevinçlerim bittikten sonra.
Yağmurlar yağdı serin haziran akşamları.
Derken birgün uzaktan gördüm seni,
Saçların bana inat, başın herşeye meydan okuyarak
İşte yine aynı!
Kalbimi acıttın, her zamanki gibi...
Değiştik sanıyordum ve sen yine bilmiyordun...
Şimdi bunları anlatsa sana birileri,
Kimbilir...
Yada boşver
Bilme en iyisi...
İCLAL AYDIN
-
- Takımdan
- Mesajlar: 1754
- Kayıt: Salı, Şubat 12, 2008 17:06
- İsim: SERAP
- Konum: Trabzon
Re: İclal AYDIN ve Şiirleri
HASTANE ÖNÜNDE İNCİR AĞACI
Çocukluğumun yokluk yıllarıydı
Herşey için uzun uzun beklediğimiz yıllar,
Karanlıkta otururduk geceleri
Mum ışığında anlatırlardı
Acıklı hikayelerini
İki elim yanaklarımda
Usul usul ağlardım,yalnız kalmış gurbet gelinlerine...
Çocuk kalbim dua ederdi
Türkülerle evimize gelen geçmişlerine.
Annemin sesinden dinlemiştim bunlardan birini:
İsmi neydi acaba hastane önündeki ağaca ağlayanın?
Fikriye mi, yoksa Kiraz mı, Hacer mi, Fidan mı?
Neydi çare bulunmaz hastalığı,
Neden kimse yoktu, neden kendi omuzladı,
Baş tabibin O'na fısıldadığı acıyı?
Yoktu bu sorularımın cevabı
Belli ki kendiyle bir başına kalmış
İnce ince yakmıştı bu ağıdı...
Çocukken bir tek ince hastalıktan ölünür sanırdım.
Dilini ve yönlerini bilmediğim bir ülkede
Metroların rüzgarında anladım
Hasretten de ölünebileceğini
Ve gördüğüm her boş alana
Eksiksiz çizebileceğimi, özlediğim her bir şeyi...
Beni yabancı sayarken, aslında bana yabancıların
Yüzlerinde tanıdım kendimle bir başıma kalmayı...
Çocukken bir tek ince hastalıktan ölünür sanırdım
Hasretten de ölünürmüş,
Anladım...
Çocukluğumun yokluk yıllarıydı
Herşey için uzun uzun beklediğimiz yıllar,
Karanlıkta otururduk geceleri
Mum ışığında anlatırlardı
Acıklı hikayelerini
İki elim yanaklarımda
Usul usul ağlardım,yalnız kalmış gurbet gelinlerine...
Çocuk kalbim dua ederdi
Türkülerle evimize gelen geçmişlerine.
Annemin sesinden dinlemiştim bunlardan birini:
İsmi neydi acaba hastane önündeki ağaca ağlayanın?
Fikriye mi, yoksa Kiraz mı, Hacer mi, Fidan mı?
Neydi çare bulunmaz hastalığı,
Neden kimse yoktu, neden kendi omuzladı,
Baş tabibin O'na fısıldadığı acıyı?
Yoktu bu sorularımın cevabı
Belli ki kendiyle bir başına kalmış
İnce ince yakmıştı bu ağıdı...
Çocukken bir tek ince hastalıktan ölünür sanırdım.
Dilini ve yönlerini bilmediğim bir ülkede
Metroların rüzgarında anladım
Hasretten de ölünebileceğini
Ve gördüğüm her boş alana
Eksiksiz çizebileceğimi, özlediğim her bir şeyi...
Beni yabancı sayarken, aslında bana yabancıların
Yüzlerinde tanıdım kendimle bir başıma kalmayı...
Çocukken bir tek ince hastalıktan ölünür sanırdım
Hasretten de ölünürmüş,
Anladım...
-
- Takımdan
- Mesajlar: 1754
- Kayıt: Salı, Şubat 12, 2008 17:06
- İsim: SERAP
- Konum: Trabzon
Re: İclal AYDIN ve Şiirleri
ZOR GÜNLER
Benden önce söylenmiş sözlerin haklılığına kızdığım oldu zamanında
Ama inandığımda,
Ömrümde her şarkı başka bir kapı açtı...
Bu şarkının ardında sen
Bu kapının ardında ise benden önce söylenmiş sözler vardı...
Çok zor günler geçirdim vaktiyle
Alemde savaşlar, çırpınışlar
Nihayetinde; aşık olmak kısmetmiş yar
Sana...
Aşık olmak kısmetmiş yar...
Seçtiğimiz hayatlar mı bunlar?
Seçtiklerimiz mi?
Bunca yokluk
Bunca kırıklık
Bunca acı...
Seçtiklerimiz, evet...
Hayat bu sevgilim
Çoktan seçmeli
Senin aşkınsa, bir dönem ödevi...
Bir gece çıkıp gelsen ölmezsin yar
Ölümlerden ölüm beğen
Gelmezsen yar...
Bir akşam çıkıp gelsen ölmezsin yar
Ölümlerden ölüm beğen
Öleceğim yar...
Bu yaralar, bereler
Sanadır bileler
Görenler aşkımı
Şahidim; gökkubbe,
Aşığım bekletme...
Bir şarkı tuttum sevgilim
Bir kapı açtım ikimize
İkimiz çokmuşuz meğer bu resme
Kapatmadan bu kapıyı yinede
Bu yaralar, bereler
Sanadır, bileler...
Çok canım yanıyordu
Gördüklerimden
Ve
Göreceklerimden...
Benim kanayan dizlerim yoktu hayatta bir tek
Benimde kanattıklarım vardı elbet
Ezdiğim kumlar
Ve geçtiğim yollar hala gölgemi taşıyorlar...
Hani demiştim ya en başında
''Ne ayrılıklar
Ne aşklar
Ne başlangıçlar'' diye...
Yani demem o ki;
Çok zor günler geçirdim vaktiyle...
Çok zor günler geçirdim vaktiyle
Kalbimde firari endişeler
Nihayetinde; aşık olmak çok zormuş yar
Sana aşık olmak çok zormuş yar...
Bir gece çıkıp gelsen ölmezsin yar
Ölümlerden ölüm beğen
Gelmezsen yar...
Bu şarkı sadece benimdi sevgilim
Ve ben büyük bahçeler istemiştim ikimize
Yazmışsın ya;
''Onu sevebileceğimi düşünmüştüm'' diye
İşte o günden beri belkide bu yüzden sadece,
Bu yaralar, bereler
Sanaydı bileler...
Görenler aşkımı
Şahidim; gökkubbe...
Benden önce söylenmiş sözlerin haklılığına kızdığım oldu zamanında
Ama inandığımda,
Ömrümde her şarkı başka bir kapı açtı...
Bu şarkının ardında sen
Bu kapının ardında ise benden önce söylenmiş sözler vardı...
Çok zor günler geçirdim vaktiyle
Alemde savaşlar, çırpınışlar
Nihayetinde; aşık olmak kısmetmiş yar
Sana...
Aşık olmak kısmetmiş yar...
Seçtiğimiz hayatlar mı bunlar?
Seçtiklerimiz mi?
Bunca yokluk
Bunca kırıklık
Bunca acı...
Seçtiklerimiz, evet...
Hayat bu sevgilim
Çoktan seçmeli
Senin aşkınsa, bir dönem ödevi...
Bir gece çıkıp gelsen ölmezsin yar
Ölümlerden ölüm beğen
Gelmezsen yar...
Bir akşam çıkıp gelsen ölmezsin yar
Ölümlerden ölüm beğen
Öleceğim yar...
Bu yaralar, bereler
Sanadır bileler
Görenler aşkımı
Şahidim; gökkubbe,
Aşığım bekletme...
Bir şarkı tuttum sevgilim
Bir kapı açtım ikimize
İkimiz çokmuşuz meğer bu resme
Kapatmadan bu kapıyı yinede
Bu yaralar, bereler
Sanadır, bileler...
Çok canım yanıyordu
Gördüklerimden
Ve
Göreceklerimden...
Benim kanayan dizlerim yoktu hayatta bir tek
Benimde kanattıklarım vardı elbet
Ezdiğim kumlar
Ve geçtiğim yollar hala gölgemi taşıyorlar...
Hani demiştim ya en başında
''Ne ayrılıklar
Ne aşklar
Ne başlangıçlar'' diye...
Yani demem o ki;
Çok zor günler geçirdim vaktiyle...
Çok zor günler geçirdim vaktiyle
Kalbimde firari endişeler
Nihayetinde; aşık olmak çok zormuş yar
Sana aşık olmak çok zormuş yar...
Bir gece çıkıp gelsen ölmezsin yar
Ölümlerden ölüm beğen
Gelmezsen yar...
Bu şarkı sadece benimdi sevgilim
Ve ben büyük bahçeler istemiştim ikimize
Yazmışsın ya;
''Onu sevebileceğimi düşünmüştüm'' diye
İşte o günden beri belkide bu yüzden sadece,
Bu yaralar, bereler
Sanaydı bileler...
Görenler aşkımı
Şahidim; gökkubbe...
-
- Üye
- Mesajlar: 178
- Kayıt: Cumartesi, Ağustos 2, 2008 12:15
- İsim: gonca
- Konum: İstanbul
Re: İclal AYDIN ve Şiirleri
Şahane ya İclal Aydın. Teşekkürler onun şiirlerini burya taşıdığın için. Özellikle de 'seni seviyordum' şiiri başlığı görünce İclal Aydın diye o şiiri geçmişti aklımdan görünce sevindim
-
- Takımdan
- Mesajlar: 1754
- Kayıt: Salı, Şubat 12, 2008 17:06
- İsim: SERAP
- Konum: Trabzon
Re: İclal AYDIN ve Şiirleri
Benimde en sevdiğim, dinlemekten keyif aldığım şiirleri bunlar.Aslında ekleyeceğim bikaç tane daha var.Senin de aklına gelen şiirleri varsa ekle lütfen Gonca
-
- Takımdan
- Mesajlar: 1754
- Kayıt: Salı, Şubat 12, 2008 17:06
- İsim: SERAP
- Konum: Trabzon
Re: İclal AYDIN ve Şiirleri
NE OLACAK HALİM
Sen bu satırları okurken ben çok uzaklarda olacağım...
Böyle başlardı bütün bildiğimiz mektuplar,
Biliyormusun? Bu ikimizin hikayesi,
Şuanda nerdesin, ne yapmaktasın;
Bildiğim yerlerdemisin, yoksa hiç görmediğim bir evin penceresinde mi,
Sevdiklerin özlemi sardımı nicedir kalbini,
Pişman mısın başlamadıkların için, iç çekiyorsundur şimdi
Düşünüpte yazmadığın yazıpta yollamadığın mektupları saklıyormusun hala,
Kafanda hep aynı cümle biliyorum ne olacak halim,
Ah biriktirdiğimiz bütün hevesler nasılda hızla tükendiler.
En çok kimi özledin, en çok neyi bekledin?
Şimdi düşlediklerimin neresindesin...
Dedim ya.
Bu ikimizin hikayesi...
Islandığımız bütün yağmurları, dudak kanatan kalpli sızı aşklarımızı,
Bizi buluşturan kaldırımları,
İşte bütün bunları bütün bunları yazıyorum.
Ben unutmadım diye!
Hatırlıyormusun sonunu değiştiremediğimiz filmleri
Hayatın gerçeğidir sandığımız kabullenilmiş yenikliği
Bir ağızdan söylediğimiz en kahraman cenkliği,
Büyürken vazgeçtiklerimizi ya da vazgeçittirdikleri şeyleri,
Ne Olacak Halim...
Çabuk mu büyüdük dersin
Biliyorum...
Ne Olacak Halim...
Sen bu satırları okurken, ben nerde olacağım kim bilir.
Neleri bırakmış olacağım birde,
Ne aşkları
Ne başlangıçları
Ne ayrılıkları tıpkı senin gibi.
Biliyormusun
Tek sorum var kendimle şimdi
Ahhh
Ne Olacak Şimdi Halim!..
Sen bu satırları okurken ben çok uzaklarda olacağım...
Böyle başlardı bütün bildiğimiz mektuplar,
Biliyormusun? Bu ikimizin hikayesi,
Şuanda nerdesin, ne yapmaktasın;
Bildiğim yerlerdemisin, yoksa hiç görmediğim bir evin penceresinde mi,
Sevdiklerin özlemi sardımı nicedir kalbini,
Pişman mısın başlamadıkların için, iç çekiyorsundur şimdi
Düşünüpte yazmadığın yazıpta yollamadığın mektupları saklıyormusun hala,
Kafanda hep aynı cümle biliyorum ne olacak halim,
Ah biriktirdiğimiz bütün hevesler nasılda hızla tükendiler.
En çok kimi özledin, en çok neyi bekledin?
Şimdi düşlediklerimin neresindesin...
Dedim ya.
Bu ikimizin hikayesi...
Islandığımız bütün yağmurları, dudak kanatan kalpli sızı aşklarımızı,
Bizi buluşturan kaldırımları,
İşte bütün bunları bütün bunları yazıyorum.
Ben unutmadım diye!
Hatırlıyormusun sonunu değiştiremediğimiz filmleri
Hayatın gerçeğidir sandığımız kabullenilmiş yenikliği
Bir ağızdan söylediğimiz en kahraman cenkliği,
Büyürken vazgeçtiklerimizi ya da vazgeçittirdikleri şeyleri,
Ne Olacak Halim...
Çabuk mu büyüdük dersin
Biliyorum...
Ne Olacak Halim...
Sen bu satırları okurken, ben nerde olacağım kim bilir.
Neleri bırakmış olacağım birde,
Ne aşkları
Ne başlangıçları
Ne ayrılıkları tıpkı senin gibi.
Biliyormusun
Tek sorum var kendimle şimdi
Ahhh
Ne Olacak Şimdi Halim!..
-
- Üye
- Mesajlar: 178
- Kayıt: Cumartesi, Ağustos 2, 2008 12:15
- İsim: gonca
- Konum: İstanbul
Re: İclal AYDIN ve Şiirleri
ne olacak halimmm
-
- Takımdan
- Mesajlar: 1754
- Kayıt: Salı, Şubat 12, 2008 17:06
- İsim: SERAP
- Konum: Trabzon
Re: İclal AYDIN ve Şiirleri
MASALLAR
Daha uyanmamalıydık masallardan.
Ne zaman bitti o eşsiz ormanlar, yollar?
Ne zaman ayrıldı yolları şehzade ile ipek kızın?
Ve ne zaman vazgeçti yakışıklı prens yüzyıl uyuyan güzeli uyandırmaktan?
Ne zaman yoruldu aladdin lambasını ovmaktan?
İyilik perileri, sevimli cinler şimdi neredeler?
Daha uyanmamalıydık...
Masallar hep o renkte ve aynı inandırıcılıkta kalmalıydı kalbimizde.
Bir şey oldu, bir yerlerde.Büyüdük mü küstük mü birşeylere ne;
İnanmaz olduk masallara.
Dinlemez olduk ve anlatmadık bir daha.
Belki anlatılacak masalımız kalmadı, çabuk yordu hayat bizi.
Oysa ne güzeldi küllerinden yeniden doğan Anka kuşu,
Kaf dağının ardındaki o gizemli ülke,
Lal bir oba uşağı ile güzeller güzeli bey kızının başkaldıran sevdası.
Nasıl özlüyoruz geçmişi...
Neden özler ki insan?
Hele birde mutsuz bir çocuksanız...
Çocuktuk çünkü.İnanıyorduk.
Köprüler geçmemiş, aldatmamış, aldatılmamış, bedeller ödememiş, ayrılık ve hasret mektupları okumamıştık.
Ve dizlerimizi kanatmamıştı henüz hayat.
İnanıyorduk, duruyduk, saftık, çocuktuk.
Şimdi anlatacak bir masalımız bile yok, bir köşesine sığınacak...
Daha uyanmamalıydık masallardan.
Ne zaman bitti o eşsiz ormanlar, yollar?
Ne zaman ayrıldı yolları şehzade ile ipek kızın?
Ve ne zaman vazgeçti yakışıklı prens yüzyıl uyuyan güzeli uyandırmaktan?
Ne zaman yoruldu aladdin lambasını ovmaktan?
İyilik perileri, sevimli cinler şimdi neredeler?
Daha uyanmamalıydık...
Masallar hep o renkte ve aynı inandırıcılıkta kalmalıydı kalbimizde.
Bir şey oldu, bir yerlerde.Büyüdük mü küstük mü birşeylere ne;
İnanmaz olduk masallara.
Dinlemez olduk ve anlatmadık bir daha.
Belki anlatılacak masalımız kalmadı, çabuk yordu hayat bizi.
Oysa ne güzeldi küllerinden yeniden doğan Anka kuşu,
Kaf dağının ardındaki o gizemli ülke,
Lal bir oba uşağı ile güzeller güzeli bey kızının başkaldıran sevdası.
Nasıl özlüyoruz geçmişi...
Neden özler ki insan?
Hele birde mutsuz bir çocuksanız...
Çocuktuk çünkü.İnanıyorduk.
Köprüler geçmemiş, aldatmamış, aldatılmamış, bedeller ödememiş, ayrılık ve hasret mektupları okumamıştık.
Ve dizlerimizi kanatmamıştı henüz hayat.
İnanıyorduk, duruyduk, saftık, çocuktuk.
Şimdi anlatacak bir masalımız bile yok, bir köşesine sığınacak...
-
- Takımdan
- Mesajlar: 1754
- Kayıt: Salı, Şubat 12, 2008 17:06
- İsim: SERAP
- Konum: Trabzon
Re: İclal AYDIN ve Şiirleri
ADAM, KADIN ve ÇOCUK
Adam önce kitapları topladı
Kadın kapısı kapalı ağlıyordu
Çocuk merdivenlerde zaman dursa istiyordu
Bir ayrılığın üç dalıydılar
Birikmiş ne varsa atma zamanıydı şimdi...
Çocuk merdivenlerin basamaklarını saydı
Saçlarını çözdü bir daha ördü,
Kadın kapı kolunu tutmak, kapıyı açmak, adamın yanına gitmek istedi,
Adam resimleri ayırdı
Bir ayakkabı kutusuna koydu,
Çocuk kapı ziline baktı,
Kadın duvardaki saate,
Adam açık olan pencereye...
Bir ayrılığın üç kahramanıydılar...
Zaman durmuyor, adam kalmıyor, kadın engel olmuyordu
Zaman duramıyor, adam kalamıyor, kadın engel olamıyordu...
Çocuk boynundaki ipli anahtarla kapıyı açtı
Çizgili defterinin arasından kuruttuğu gelincik çiçeğini aldı,
Kadın balkon kapısını açtı, rüzgar perdeleri uçurdu,
Adam açık olan pencereyi kapattı, masanın örtüsünü düzeltti
Bir ayrılığın üç adımıydılar...
Adam gitti, kadın kaldı, çocuk büyüdü...
Şimdi gelincik bir ayakkabı kutusunda, siyah beyaz resimlerle birlikte, ayakkabı kutusunun anısı çocuğun kilitli kalbindeler
Bir ayrılığın üç resmiydiler;
Adam, Kadın ve Çocuk...
Perdeler, kapı kolu ve merdiven
Bir ayrılığın üç şahidiydiler...
Adam önce kitapları topladı
Kadın kapısı kapalı ağlıyordu
Çocuk merdivenlerde zaman dursa istiyordu
Bir ayrılığın üç dalıydılar
Birikmiş ne varsa atma zamanıydı şimdi...
Çocuk merdivenlerin basamaklarını saydı
Saçlarını çözdü bir daha ördü,
Kadın kapı kolunu tutmak, kapıyı açmak, adamın yanına gitmek istedi,
Adam resimleri ayırdı
Bir ayakkabı kutusuna koydu,
Çocuk kapı ziline baktı,
Kadın duvardaki saate,
Adam açık olan pencereye...
Bir ayrılığın üç kahramanıydılar...
Zaman durmuyor, adam kalmıyor, kadın engel olmuyordu
Zaman duramıyor, adam kalamıyor, kadın engel olamıyordu...
Çocuk boynundaki ipli anahtarla kapıyı açtı
Çizgili defterinin arasından kuruttuğu gelincik çiçeğini aldı,
Kadın balkon kapısını açtı, rüzgar perdeleri uçurdu,
Adam açık olan pencereyi kapattı, masanın örtüsünü düzeltti
Bir ayrılığın üç adımıydılar...
Adam gitti, kadın kaldı, çocuk büyüdü...
Şimdi gelincik bir ayakkabı kutusunda, siyah beyaz resimlerle birlikte, ayakkabı kutusunun anısı çocuğun kilitli kalbindeler
Bir ayrılığın üç resmiydiler;
Adam, Kadın ve Çocuk...
Perdeler, kapı kolu ve merdiven
Bir ayrılığın üç şahidiydiler...
-
- Takımdan
- Mesajlar: 1754
- Kayıt: Salı, Şubat 12, 2008 17:06
- İsim: SERAP
- Konum: Trabzon
Re: İclal AYDIN ve Şiirleri
AĞRI TANI MERKEZİ
Ağrı tanı merkezinde ilk sabah,
Çare bulunmaz bir sızı
Kutular içinde saklı kalanlar
Kırmızı kurdele, okumayı söktüğümde göğsüme takılan
On mektup, ilk sevgilimden kalan
Üzeri karalanmış satırlar, kendi tarihini anlatan
Dağılan, savrulan ne varsa aslında onlardan kalanlar
Şimdi bu ağrıları yaşatanlar
Yeni öğrendim, anılardan çıkmıyormuş meğer,
Ömrümden çıkanlar.
Su altında kırdığım bardak, parmağımdaki kesik,
Suda dağılan kırmızı duman.
Hiç unutulmayan, ''Bir daha görmeyecek miyim seni?'' diye soran,
Kargacık burgacık bir çocuk yazısı,
Yeni yılımı kutlayan.
Şimdi genç olmayan yüzler,
Havaalanında el sallayan.
Ağrı tanı merkezinde ilk sabah
Artık çekmecelerde tıkılı
Ömrümün artıkları.
Gece ve yıldız gerekmiyor,
Anımsamak için sırtımdaki sızıyı...
Duyduğum yerde o şarkıyı,
Doluyor kesip attığım, sildiğim, yok saydığım boşluklar
Ve tarih tutmuyor şimdi
Yeni alışkanlıklar.
Ağrı tanı merkezinde ilk sabah
Ayrılıklar; diş ağrısı gibi,
Ölümler; kalp ağrısı gibi,
Yok sayanlar; göz ağrısı gibi.
Ağrıyı tanımak artık ne işe yarar
Ya da doya doya ağlamak?
Ağrı tanı merkezinde ilk sabah,
Çare bulunmaz bir sızı
Kutular içinde saklı kalanlar
Kırmızı kurdele, okumayı söktüğümde göğsüme takılan
On mektup, ilk sevgilimden kalan
Üzeri karalanmış satırlar, kendi tarihini anlatan
Dağılan, savrulan ne varsa aslında onlardan kalanlar
Şimdi bu ağrıları yaşatanlar
Yeni öğrendim, anılardan çıkmıyormuş meğer,
Ömrümden çıkanlar.
Su altında kırdığım bardak, parmağımdaki kesik,
Suda dağılan kırmızı duman.
Hiç unutulmayan, ''Bir daha görmeyecek miyim seni?'' diye soran,
Kargacık burgacık bir çocuk yazısı,
Yeni yılımı kutlayan.
Şimdi genç olmayan yüzler,
Havaalanında el sallayan.
Ağrı tanı merkezinde ilk sabah
Artık çekmecelerde tıkılı
Ömrümün artıkları.
Gece ve yıldız gerekmiyor,
Anımsamak için sırtımdaki sızıyı...
Duyduğum yerde o şarkıyı,
Doluyor kesip attığım, sildiğim, yok saydığım boşluklar
Ve tarih tutmuyor şimdi
Yeni alışkanlıklar.
Ağrı tanı merkezinde ilk sabah
Ayrılıklar; diş ağrısı gibi,
Ölümler; kalp ağrısı gibi,
Yok sayanlar; göz ağrısı gibi.
Ağrıyı tanımak artık ne işe yarar
Ya da doya doya ağlamak?
-
- Üye
- Mesajlar: 48
- Kayıt: Salı, Ağustos 19, 2008 12:15
- Konum: İstanbul
Re: İclal AYDIN ve Şiirleri
Canım Kızım
Canım Kızım;
Meğer sanaymış yolculuğum. Burgun kendime neden yasadığımı sordum; bir anlamı olmalıydı basımdan gecen onca şeyin; bir karşılığım olmalıydı hayatta.bu soruyu sorduğumda kendime yirmi üç yasındaydım. Ellerim yaslanmamıştı henüz ama soluk soluğa kalmış yorgun bir çocuktum, bildiğim her şeyden, herkesten uzaktaydım..
Yalnızlık, yabancılık, haksızlık dünya kederleri bir olup yüklenmişlerdi bir gece kalbime. Balkona çıktım, dördüncü kattaydım.soğuk bir kıs gecesiydi. Demirleri tuttum caddeyi seyrettim ağlayarak. Göreceksin insan nasıl acır kendine böyle anlarda... Yüz yirmi dokuz numaralı otobüs geçiyordu ve bir kız köşedeki benzinciden çıkmış; elinde bira şişesi ağlıyordu, uzundu sacları.kaldırıma oturdu elindeki bira şişesini karşısındaki saat kulesine fırlattı. Saat oniki'ye on vardı ve belli ki ikimizinde canı çok yanmaktaydı...
Annem geldi aklıma bir Pazar dönüşü elimi avucunun içinde kavrayışı ve bana doğumumu anlatısı. Yalnızmış sancıları geldiğinde; çok korkmuş ya başaramazsa diye. Balkona çıkmış insanları seyretmiş başka kadınlarda çekti bu sancıyı diyerek ve başka insanların acılarından güç alarak doğuma girmiş. Doğduğumda yaptığı ilk şey saate bakmak olmuş. Saat öğlen oniki'ye on varmış. İşte böyle demiştim kendi kendime; buraya kadarmış. Sonra çilekli pastayı, çaldığım vişneleri, limonlu dondurmayı ne çok sevdiğimi düşündüm. Saclarımı uzatacaktım, para biriktirip yollara çıkacaktım ve bir daha hiç yirmi üç yaşında olmayacaktım. Büyük kararlardan önce mutlaka bir gece beklemeli eğer sabah aynıysa her şey o zaman düşünmeli bitirmeyi bir hikayeyi.. Ertesi gün güneşli bir sabahtı; çoktan düşmüştü ruhumun ve kederimin ateşi...
O günden sonra neler oldu bir bilsen...sana anlatacak o kadar çok şeyim var ki. Çok korkuyorum severmisin acaba beni? İyi bir anne olabilecek miyim? Koruyabilecek miyim seni? Kalbimde ve zihnimde biriktirdiklerimi eksiksiz iletebilecek miyim sana?
Takvimler bir sonbahar çocuğu olacağını söylüyor. Annende sonbaharda doğmuş bir bebekti. Bu mevsim hüzünlüdür kızım ve çok sever güneşi.şuanda minicik tekmelerinle ben burdayım diyorsun. Gelişine az kaldı. Seni sevinçle beklerken odanı hazırlıyoruz hevesle.ama ne yazık ki odan kadar sessiz ve özenli bir ülkeye gelmiyorsun. İsterdim ki benim gördüklerime sen şahit olma ama onlar sana bile yetişti. Geleceği zamanı kendi seçen biri olarak güçlü ve bendende önde olacağını biliyorum umarım sende seversin karıncaları, kedileri ve kelebekleri. Ben babasını çok özleyen bir çocuktum dilerim sen ayrı kalmazsın seni sevinçle bekleyen babandan....
Anneler ve babalar tanıyacaksın bizden başka. Oğluna söz verdiği bisikleti alamadığında notalarla oğlunun adını yazan bıyıklı yorgun babaları, ya da kendi giyemediği mavi yirmi üç nisan elbisesini sabaha dek uyumadan kızına diken anneleri, sonra kendinden başkasını düşünmeyenleri, kendi öfkesinde boğulanları ve yalancıları tanıyacaksın. AŞk'ı tanıyacaksın bir gün, kalbim kırılacak ve belki kıracaksın birilerini... İyi bir tamirci ol kızım, çabuk onar kırdığın kalplere ve çaresiz kalma kendi kırık kalbine. Sen şimdi kendi öykünü yazmaya geliyorsun.
Hayat iki seçenek sunuyor: ya payına düşen kederi parlatacaksın; ya da ömrünle iyi geçinmeye bakacaksın. İkincisini tercih edersin umarım...
Bana öğretildiği gibi kızım; öğrendiğin çiçek adlarını unutma, kelebekleri kitap arasında kurutma, kin büyütme kalbinde ve incitme kimseyi...
Dilerim dünyaya geliş nedenini sen çabuk bulursun.yolun acık olsun....
Annen
İclal Aydın
Canım Kızım;
Meğer sanaymış yolculuğum. Burgun kendime neden yasadığımı sordum; bir anlamı olmalıydı basımdan gecen onca şeyin; bir karşılığım olmalıydı hayatta.bu soruyu sorduğumda kendime yirmi üç yasındaydım. Ellerim yaslanmamıştı henüz ama soluk soluğa kalmış yorgun bir çocuktum, bildiğim her şeyden, herkesten uzaktaydım..
Yalnızlık, yabancılık, haksızlık dünya kederleri bir olup yüklenmişlerdi bir gece kalbime. Balkona çıktım, dördüncü kattaydım.soğuk bir kıs gecesiydi. Demirleri tuttum caddeyi seyrettim ağlayarak. Göreceksin insan nasıl acır kendine böyle anlarda... Yüz yirmi dokuz numaralı otobüs geçiyordu ve bir kız köşedeki benzinciden çıkmış; elinde bira şişesi ağlıyordu, uzundu sacları.kaldırıma oturdu elindeki bira şişesini karşısındaki saat kulesine fırlattı. Saat oniki'ye on vardı ve belli ki ikimizinde canı çok yanmaktaydı...
Annem geldi aklıma bir Pazar dönüşü elimi avucunun içinde kavrayışı ve bana doğumumu anlatısı. Yalnızmış sancıları geldiğinde; çok korkmuş ya başaramazsa diye. Balkona çıkmış insanları seyretmiş başka kadınlarda çekti bu sancıyı diyerek ve başka insanların acılarından güç alarak doğuma girmiş. Doğduğumda yaptığı ilk şey saate bakmak olmuş. Saat öğlen oniki'ye on varmış. İşte böyle demiştim kendi kendime; buraya kadarmış. Sonra çilekli pastayı, çaldığım vişneleri, limonlu dondurmayı ne çok sevdiğimi düşündüm. Saclarımı uzatacaktım, para biriktirip yollara çıkacaktım ve bir daha hiç yirmi üç yaşında olmayacaktım. Büyük kararlardan önce mutlaka bir gece beklemeli eğer sabah aynıysa her şey o zaman düşünmeli bitirmeyi bir hikayeyi.. Ertesi gün güneşli bir sabahtı; çoktan düşmüştü ruhumun ve kederimin ateşi...
O günden sonra neler oldu bir bilsen...sana anlatacak o kadar çok şeyim var ki. Çok korkuyorum severmisin acaba beni? İyi bir anne olabilecek miyim? Koruyabilecek miyim seni? Kalbimde ve zihnimde biriktirdiklerimi eksiksiz iletebilecek miyim sana?
Takvimler bir sonbahar çocuğu olacağını söylüyor. Annende sonbaharda doğmuş bir bebekti. Bu mevsim hüzünlüdür kızım ve çok sever güneşi.şuanda minicik tekmelerinle ben burdayım diyorsun. Gelişine az kaldı. Seni sevinçle beklerken odanı hazırlıyoruz hevesle.ama ne yazık ki odan kadar sessiz ve özenli bir ülkeye gelmiyorsun. İsterdim ki benim gördüklerime sen şahit olma ama onlar sana bile yetişti. Geleceği zamanı kendi seçen biri olarak güçlü ve bendende önde olacağını biliyorum umarım sende seversin karıncaları, kedileri ve kelebekleri. Ben babasını çok özleyen bir çocuktum dilerim sen ayrı kalmazsın seni sevinçle bekleyen babandan....
Anneler ve babalar tanıyacaksın bizden başka. Oğluna söz verdiği bisikleti alamadığında notalarla oğlunun adını yazan bıyıklı yorgun babaları, ya da kendi giyemediği mavi yirmi üç nisan elbisesini sabaha dek uyumadan kızına diken anneleri, sonra kendinden başkasını düşünmeyenleri, kendi öfkesinde boğulanları ve yalancıları tanıyacaksın. AŞk'ı tanıyacaksın bir gün, kalbim kırılacak ve belki kıracaksın birilerini... İyi bir tamirci ol kızım, çabuk onar kırdığın kalplere ve çaresiz kalma kendi kırık kalbine. Sen şimdi kendi öykünü yazmaya geliyorsun.
Hayat iki seçenek sunuyor: ya payına düşen kederi parlatacaksın; ya da ömrünle iyi geçinmeye bakacaksın. İkincisini tercih edersin umarım...
Bana öğretildiği gibi kızım; öğrendiğin çiçek adlarını unutma, kelebekleri kitap arasında kurutma, kin büyütme kalbinde ve incitme kimseyi...
Dilerim dünyaya geliş nedenini sen çabuk bulursun.yolun acık olsun....
Annen
İclal Aydın
-
- Takımdan
- Mesajlar: 1754
- Kayıt: Salı, Şubat 12, 2008 17:06
- İsim: SERAP
- Konum: Trabzon
Re: İclal AYDIN ve Şiirleri
Eline sağlık Aygül'cüğüm
-
- Takımdan
- Mesajlar: 1754
- Kayıt: Salı, Şubat 12, 2008 17:06
- İsim: SERAP
- Konum: Trabzon
Re: İclal AYDIN ve Şiirleri
AŞK SEVDİĞİM ŞEHİRLER GİBİDİR
Umarım uzun bir yoldur bu...
Ve umarım bugüne dek karşımıza çıkanlardan ibaret değildir yaşam ve yaşamı yaşam kıldığına inandığımız aşk...
Bana aşkı anlat derler...
Kendimizce bir şeyler toplarız her defasında.
Ama çoğu el yordamı, göz karandır.Ölçüsü yoktur aşkın ya da aşkla dolu dolu yaşamanın.Herkesin kendine göre bir tarifi var sonuçta.Kimisi bol acılısını sevmekte kimisiyse kremalı bir tatlı olarak almayı tercih etmekte...
Yaş değiştikçe tercihler de değişiyor ve evet, gerçekten her tercih bir vazgeçiş oluyor...
Ben galiba bu işi pek kıvıramadım...
Hoş, kıvırdım, büklüm büklüm ettim diyene de pek rastlamadım ama...
Galiba ''aşk için söylenen her söze kandım'' evet...
Her şarkıda değilse de bazılarında el kaldırdım...
Kimi şairlerin ve yazarların kimi satırlarından sonraysa yazmamak gerek diye düşündüm...
Sizce de her aşkın ortak tek bir noktası yok mu?
Her aşk tek kişilik değil mi aslında...
Bir aşkta iki kişiye yer yok...
Radyoda şarkı tutar mısınız kendinize?
Ben şarkıları tutar ve hep tuttuğum kişiye kendi dilimden bir ileti sayardım...
Yanlış olduğunu söylediler geçenlerde.Tersi olmalıymış meğer, şarkılardan bir mesaj çıkarmamalıymış ...
İki kişinin birbirine baka baka sağır dilsiz kalmasına bir çare yok galiba...
Şarkılardan fal tutuyor insan sonunda...
Bana her defasında içinde İstanbul geçen bir şarkı çıkıyor...
O zaman düşünüyorum da...Aşk her şehirde farklı duruyor.Bazı şehirlere aşk pek uygun düşüyor...
Bu sabah saçlarımı boyadım...
Boya kutularının üzerinde renklerin ismini okurken biri ilgimi çekmişti, viyole, bakır kızılı, patlıcan gibi isimlerin arasında koyu biz kızılı tanımlamak için İstanbul demişlerdi...
Aldım ben de...
İstanbul yaklaşık dokuz yıldır eşlik ediyor her inişime çıkışıma...
Herkes gidiyor, şehir kalıyor...
Şehirden sevgililer geçiyor.
Şehirden sevip kaçanlar, şehirden sevmekten korkanlar geçiyor...
Şehir aşk eşkıyaları tanıyor; tüccarlar, üçkağıtçılar, aldananlar, aldatanlar, cesurlar ve suskunlar görüyor...
Sonunda,
Beyaz bir gecede hayal kırıklıklarıyla dolu eteğini toplamış çıplak ayak dans eden bir kadına dönüşüyor aşk...
Ve kaç yaşına gelirse gelsin, kimin bedenine uğradıysa, derin kesikler bırakıp arka kapıdan sessizce çıkıp gidiyor...
Umarım uzun bir yoldur bu...
Ve umarım bugüne dek karşımıza çıkanlardan ibaret değildir yaşam ve yaşamı yaşam kıldığına inandığımız aşk...
Bana aşkı anlat derler...
Kendimizce bir şeyler toplarız her defasında.
Ama çoğu el yordamı, göz karandır.Ölçüsü yoktur aşkın ya da aşkla dolu dolu yaşamanın.Herkesin kendine göre bir tarifi var sonuçta.Kimisi bol acılısını sevmekte kimisiyse kremalı bir tatlı olarak almayı tercih etmekte...
Yaş değiştikçe tercihler de değişiyor ve evet, gerçekten her tercih bir vazgeçiş oluyor...
Ben galiba bu işi pek kıvıramadım...
Hoş, kıvırdım, büklüm büklüm ettim diyene de pek rastlamadım ama...
Galiba ''aşk için söylenen her söze kandım'' evet...
Her şarkıda değilse de bazılarında el kaldırdım...
Kimi şairlerin ve yazarların kimi satırlarından sonraysa yazmamak gerek diye düşündüm...
Sizce de her aşkın ortak tek bir noktası yok mu?
Her aşk tek kişilik değil mi aslında...
Bir aşkta iki kişiye yer yok...
Radyoda şarkı tutar mısınız kendinize?
Ben şarkıları tutar ve hep tuttuğum kişiye kendi dilimden bir ileti sayardım...
Yanlış olduğunu söylediler geçenlerde.Tersi olmalıymış meğer, şarkılardan bir mesaj çıkarmamalıymış ...
İki kişinin birbirine baka baka sağır dilsiz kalmasına bir çare yok galiba...
Şarkılardan fal tutuyor insan sonunda...
Bana her defasında içinde İstanbul geçen bir şarkı çıkıyor...
O zaman düşünüyorum da...Aşk her şehirde farklı duruyor.Bazı şehirlere aşk pek uygun düşüyor...
Bu sabah saçlarımı boyadım...
Boya kutularının üzerinde renklerin ismini okurken biri ilgimi çekmişti, viyole, bakır kızılı, patlıcan gibi isimlerin arasında koyu biz kızılı tanımlamak için İstanbul demişlerdi...
Aldım ben de...
İstanbul yaklaşık dokuz yıldır eşlik ediyor her inişime çıkışıma...
Herkes gidiyor, şehir kalıyor...
Şehirden sevgililer geçiyor.
Şehirden sevip kaçanlar, şehirden sevmekten korkanlar geçiyor...
Şehir aşk eşkıyaları tanıyor; tüccarlar, üçkağıtçılar, aldananlar, aldatanlar, cesurlar ve suskunlar görüyor...
Sonunda,
Beyaz bir gecede hayal kırıklıklarıyla dolu eteğini toplamış çıplak ayak dans eden bir kadına dönüşüyor aşk...
Ve kaç yaşına gelirse gelsin, kimin bedenine uğradıysa, derin kesikler bırakıp arka kapıdan sessizce çıkıp gidiyor...