BUGÜN ORADA DA CUMARTESİ Mİ ? HASMET BABAOĞLU YAZISI...
BUGÜN ORADA DA CUMARTESİ Mİ ? HASMET BABAOĞLU YAZISI...
BUGÜN ORADA DA CUMARTESİ Mİ ?
HAŞMET BABAOĞLU – TEMMUZ 2004 – VATAN GAZETESİ
Menzile otoyolla varılıyorsa, yola gece çıkarım.
Önümde giden, çok uzak rampalardaki, yorgun kamyonların stop lambalarını görmek holuma gider.
Başlarını yastıklara dayamış, kimbilir hangi rüyalara dalmış yolcularla dolu otobüsleri sakin biçimde sollamak da güzeldir.
Sağ taraftaki pencereyi açıp otobüsün gıcır lastiklerinden çıkan tatlı hışırtıyı dinlemeyi severim.
Ama bol virajlı, zeytin ağaçlı, asfaltın renginin kıraç toprakları andırdığı köy, kasaba yollarında gideceksem, belki garibinize gidecek ya, tercihim öğle vaktidir.
Sıcak, havayi buğulandırmalı, etraf tam tepedeki güneşin ışıltisiyla parlamalıdır. Yılan gibi kıvrılıp giden boş yolun, görüntüsü beni öylesine büyüler ki, anlatamam. Anlatmayı beceremem bu duyguyu.
Böyle bir yol olan Behramkale – Gülpınar – Tavaslıiskelesi hattından epeydir gitmemiştim.
Eskiden çok sever, Çanakkale tarafındaysam, ne yapar yapar o yolu katederdim.
Bu kez de fırsat bulunca aynı şeye hefes ettim. Ama ana yoldan Ezine’ye gitmekle kıyaslarsanız bayağı uzundur, vakit çalar.
Asos’ta tam kavşakta sordum yol arkadaşıma; Gülpınar tarafına saparsam yol uzadı diye bozulur musun?
Yanıt arzu ettiğim: Açarız sevdiğimiz müzikleri, keyfimize bakarız, sen bas gaza…
***
Tümüyle şehirli bir şarkıcı olarak görürüm Feridun Düzağaç’ı.Onun şarkıları şehirli duygularının, şehir kuytularının; evlerin, odaların şarkılarıdır.
O yüzden de yolda dinlemek aklıma gelmez. Ama benim mi arkadaşımın mı bilmem, parmağımız Düzağaç’ın en son albümünün durduğu diskçaların düğmesine basmış olacak ki, önce gitarının sesi duyuluyor.
Ardından, biz tam yanmış zeytinliklerin (ne çok yanmış alan gördük! Yazık ki ne yazık) arasından geçerken şu sözler geliyor: Bakışların gittiğin yerden uzak, yoksa gelirdim.
Donduk kaldık arabanın içinde.
Ne müthiş bir ifade, nasıl da anlatmak isteneni tam kalbinden vuruyor!
Ben Feridun ile birlikte mırıldanıyorum. “Bakışların gittiğin yerden uzak”
Öyledir, sevgili gider, fakat özlemekte güzelder, fazla ses çıkartmazsınız. Hatta birden kalkıp uzaktaki sevgiliye gitmek herşeyden daha güzeldir ya onun hayalini kurarsınız.
Ama sevgilinin bakışları gittiğin yerden bile uzaksa?..
Yol arkadaşım onca müzik ve motor gürültüsü arasında ancak fısıldayabiliyor: “Böyle şarkı sözü olur mu ya! Bitirdi beni. Müthiş”
Düğmeye basıp şarkıyı baştan alıyor.
Yanmış, bitmiş, tükenmiş bir tuzlanın çevresinden dolaşırken Feridun Düzağaç’ın sesi arabanın camlarından çıkıp dağlara taşlara vuruyor kendini.
“Bakışların gittiği yerden uzak, yoksa gelirdim
Sensiz anlamsızlığımı anladım, dön, vs demek için.
Bugün burda cumartesi,
Ben senin saçlarını, suçlar bakışlarını,
Geveze sususlarını bile özledim”
Orada bitmiyor Cumartesi adlı şarkı, devam ediyor.
“Bugün orda da cumartesi mi?
Sen de beni benim kadar özledin mi?”
Haydaaa!
Biz… Arabanın içinde, “oh, kimseyi özlemeden; hayatımızdaki kadınları falan kafamıza takmadan iki gün güneşin, denizin tadını çıkardık, dinlendik” diye keyiflenen iki adam, öyle kalakalıyoruz. Ruh halimiz anında değişiyor.
Şu şarkılar ne kadar güçlü!..
Durup dururken ayrılık acısı sarıyor içimizi.
Bir anda perişanız, duygularımız şelale!
Ayağım gazdan çekiliyor, araba neredeyse durdu duracak halde kalıyor asfaltta.
Yol arkadaşım “yok baba” diyor; “bir yerde durup soluklanalım”
Allahtan, harika bir kır lokantası çıkıyor karşımıza, (Tavaslıiskelesi yakınlarında önüne denize de girilebilen çok hoş kır lokantaları var aklınızda bulunsun)
Hemen park ediyorum.
Yaşlı bir çamın geniş gülgesinin altındaki masaya sığınıyoruz.
Aile lokantalarının en küçük üyesi 10 yaşındaki Ahmet sanki halimizi anlamış da teselli etmeye çalışan bir ağabey gibi, inanılmaz olgun tavırlarla güzel bir sofra kuruyor da öyle kendimize geliyoruz.
“Ne bu şimdi?” demeyin.
Bir yol hikayesi işte!
Ah şu yollar ve şarkılar!
HAŞMET BABAOĞLU – TEMMUZ 2004 – VATAN GAZETESİ
Menzile otoyolla varılıyorsa, yola gece çıkarım.
Önümde giden, çok uzak rampalardaki, yorgun kamyonların stop lambalarını görmek holuma gider.
Başlarını yastıklara dayamış, kimbilir hangi rüyalara dalmış yolcularla dolu otobüsleri sakin biçimde sollamak da güzeldir.
Sağ taraftaki pencereyi açıp otobüsün gıcır lastiklerinden çıkan tatlı hışırtıyı dinlemeyi severim.
Ama bol virajlı, zeytin ağaçlı, asfaltın renginin kıraç toprakları andırdığı köy, kasaba yollarında gideceksem, belki garibinize gidecek ya, tercihim öğle vaktidir.
Sıcak, havayi buğulandırmalı, etraf tam tepedeki güneşin ışıltisiyla parlamalıdır. Yılan gibi kıvrılıp giden boş yolun, görüntüsü beni öylesine büyüler ki, anlatamam. Anlatmayı beceremem bu duyguyu.
Böyle bir yol olan Behramkale – Gülpınar – Tavaslıiskelesi hattından epeydir gitmemiştim.
Eskiden çok sever, Çanakkale tarafındaysam, ne yapar yapar o yolu katederdim.
Bu kez de fırsat bulunca aynı şeye hefes ettim. Ama ana yoldan Ezine’ye gitmekle kıyaslarsanız bayağı uzundur, vakit çalar.
Asos’ta tam kavşakta sordum yol arkadaşıma; Gülpınar tarafına saparsam yol uzadı diye bozulur musun?
Yanıt arzu ettiğim: Açarız sevdiğimiz müzikleri, keyfimize bakarız, sen bas gaza…
***
Tümüyle şehirli bir şarkıcı olarak görürüm Feridun Düzağaç’ı.Onun şarkıları şehirli duygularının, şehir kuytularının; evlerin, odaların şarkılarıdır.
O yüzden de yolda dinlemek aklıma gelmez. Ama benim mi arkadaşımın mı bilmem, parmağımız Düzağaç’ın en son albümünün durduğu diskçaların düğmesine basmış olacak ki, önce gitarının sesi duyuluyor.
Ardından, biz tam yanmış zeytinliklerin (ne çok yanmış alan gördük! Yazık ki ne yazık) arasından geçerken şu sözler geliyor: Bakışların gittiğin yerden uzak, yoksa gelirdim.
Donduk kaldık arabanın içinde.
Ne müthiş bir ifade, nasıl da anlatmak isteneni tam kalbinden vuruyor!
Ben Feridun ile birlikte mırıldanıyorum. “Bakışların gittiğin yerden uzak”
Öyledir, sevgili gider, fakat özlemekte güzelder, fazla ses çıkartmazsınız. Hatta birden kalkıp uzaktaki sevgiliye gitmek herşeyden daha güzeldir ya onun hayalini kurarsınız.
Ama sevgilinin bakışları gittiğin yerden bile uzaksa?..
Yol arkadaşım onca müzik ve motor gürültüsü arasında ancak fısıldayabiliyor: “Böyle şarkı sözü olur mu ya! Bitirdi beni. Müthiş”
Düğmeye basıp şarkıyı baştan alıyor.
Yanmış, bitmiş, tükenmiş bir tuzlanın çevresinden dolaşırken Feridun Düzağaç’ın sesi arabanın camlarından çıkıp dağlara taşlara vuruyor kendini.
“Bakışların gittiği yerden uzak, yoksa gelirdim
Sensiz anlamsızlığımı anladım, dön, vs demek için.
Bugün burda cumartesi,
Ben senin saçlarını, suçlar bakışlarını,
Geveze sususlarını bile özledim”
Orada bitmiyor Cumartesi adlı şarkı, devam ediyor.
“Bugün orda da cumartesi mi?
Sen de beni benim kadar özledin mi?”
Haydaaa!
Biz… Arabanın içinde, “oh, kimseyi özlemeden; hayatımızdaki kadınları falan kafamıza takmadan iki gün güneşin, denizin tadını çıkardık, dinlendik” diye keyiflenen iki adam, öyle kalakalıyoruz. Ruh halimiz anında değişiyor.
Şu şarkılar ne kadar güçlü!..
Durup dururken ayrılık acısı sarıyor içimizi.
Bir anda perişanız, duygularımız şelale!
Ayağım gazdan çekiliyor, araba neredeyse durdu duracak halde kalıyor asfaltta.
Yol arkadaşım “yok baba” diyor; “bir yerde durup soluklanalım”
Allahtan, harika bir kır lokantası çıkıyor karşımıza, (Tavaslıiskelesi yakınlarında önüne denize de girilebilen çok hoş kır lokantaları var aklınızda bulunsun)
Hemen park ediyorum.
Yaşlı bir çamın geniş gülgesinin altındaki masaya sığınıyoruz.
Aile lokantalarının en küçük üyesi 10 yaşındaki Ahmet sanki halimizi anlamış da teselli etmeye çalışan bir ağabey gibi, inanılmaz olgun tavırlarla güzel bir sofra kuruyor da öyle kendimize geliyoruz.
“Ne bu şimdi?” demeyin.
Bir yol hikayesi işte!
Ah şu yollar ve şarkılar!
-
- Üye
- Mesajlar: 479
- Kayıt: Pazar, Kasım 13, 2005 01:56
- İsim: Özlem
- Konum: Yalova
-
- Üye
- Mesajlar: 173
- Kayıt: Pazartesi, Ekim 24, 2005 23:09
- İsim: Burcu
- Konum: Çanakkale
-
- Üye
- Mesajlar: 205
- Kayıt: Cumartesi, Aralık 10, 2005 11:05
- Konum: Bir uçurumun kenarındayım...O kadar yokum ki; görmüyorlar...
-
- Üye
- Mesajlar: 205
- Kayıt: Cumartesi, Aralık 10, 2005 11:05
- Konum: Bir uçurumun kenarındayım...O kadar yokum ki; görmüyorlar...