CİNNETİN KIYISINDAYIZ...
Böyle dedi Feridun Düzağaç... Uzun zamandır ben de diyordum kendi kendime...
Yalnız dolaştığım yerin kıyı olduğunu bilmiyordum. Feridun Düzağaç'la cinnete girmesek de,
manzarasını seyrederek bir sohbet yaptık.
'Dipteyim, sondayım, depresyondayım!' Şimdiye kadar o kadar derine inmemiş, sonu görmemiş
manik alemin en tepe noktasına çivi çaktığımı düşünmüştüm ki, krizler geldi. Maddi, manevi,
fizikötesi, fasülye gazı, sanal, ne kadar sorunsal varsa, paradokslar halinde çevremize serpelen-
di. Dalalım, bakalım dedik bu tezahürün, müzikal plandaki alemine... Feridun Düzağaç'la biraz da
bunun için görüştük.
-Acı daha mı besleyici?
Evet. Daha besleyici ve daha iyi bir başlık. Doğurgan bir başlık.
-Çok doğulu gelmiyor mu?
Bence değil. Ama müziğe gelirsek, depresyon şarkısındaki yaylılar, bir Türk şarkıcı-
sının şarkısı olduğu için varlar. Bu albümün birkaç setup'ındaki değişiklik hiç dikkate alınmadı
ve sadece sound değişikliği olarak algılandı. Oysa onların karşılığı var.
-Duygu, düşünce karşılıkları mı?
Ben 20 yaşındaki çocukların, rakı içerek, klasik Türk musikisi dinleyerek kendilerin-
den geçtikleri, kendilerini gerçekten öyle hissettiklerini görüyorum. Aslında tepeden bakıldığın-
da, yaşadıkları umutsuzlukları da düşünürsek, öyle olmalarını çok haklı hale getiren bir durum
var ortada. Bu anlamda toplumsal depresyonda olduğumuza inanıyorum. Bir adım öteye götürüp,
cinnetin kısındayız da diyebilirim bunun için. Ne bir şarkıcı şarkılarıyka bunu çözebilir, ne de
durumu değiştirebilir. Bizi aşan bir şey. Ülkeyi yönetenlerin dikkatini çekecek bir şey lazım.
Oysa benim özelimde tartışıldı bu şarkı. Yaylılara gelince, eğleniyorum ben müziğimle. Daha önce
de 'Aşk bu mu, acıtır mı' da da bunu denemiştim. Kara komik bir eğlence olsun diye yaylılar koy-
dum şarkıya... Bütün yükü şarkıya atıp, geri çekildim. Ama öyle olmadı, şarkımla karşı karşıya
getirildim. Ve bu şarkı beni en çok tanıtan şarkı ünvanını alırken, karşılığında da en çok yoran
şarkı oldu. Çünkü ben bu işi yapacak biri değilim aslında. İmza istendiğinde utanan, sıkılan,
yanına gelen herkesle konuşmak zorunda hisseden ve acaip gerilen bir adamım.
-Hayat bazı şeyleri öğretmedi mi? Piknikçilere izin verirsen, sahiline gelip, bir de
mangal yakarlar...
Ben Adanalı'yım. Eskiye ait yetiştirme tarzından süzülerek geçtim. Hamurumda vardır.
-Depresyon başınızı ağrıtıyor belki ama siz de 'ben','sen','biz','onlar' gibi seçenekler-
den, 'ben'i tercih etmişsiniz. Yani olayı başından üzerinize almışsınız. Çoğul bir dilden kaçıyor
musunuz? Yoksa?
Tavrımı belli ettim hayata ve müziğe ilişkin... Bana 'daha toplumsal, daha hayata dair
bir şeyler neden yapmıyorsunuz?' diye sorduklarında çok üzülüyorum. Benim şarkılarım da hayatın
içindedir, hayatın ta kendisidir. Ben, anladığım ve özlediğim anlamda aşkın peşinden nasıl gidi-
yorsam, belki sen de sokaklarda slogan atarken aynı aşkı yaşıyorsun. Ama bunu tolore temek için
yazdığım bir şarkı değil depresyon.'Dipteyim, sondayım, depresyondayım' lafını Mehmet Esen'indir,
okuduğumda çok etkilendim. Çok ekonomik yazılmıştı, çok şeyi anlatıyordu. İlk başta bu slogan
yapısından da ürktüm aslında. Popüler kültür bir yere çekmek ister seni... Bu şarkıya kadar, ne
mutlu ki, böyle bir elektrik doğmamıştı aramızda popüler kültürle. Ne yazık ki, bu şarkıyla
doğdu. Ve rahatsız etti şarkı bu mekanizmaları... Günlük güneşlik bir konudan bahsetmiş olsaydı,
her şey yolunda olacaktı. İlk albümümdeki 'Buralar Soğuktu Eskiden'de aynı rahatsızlığı vermişti
bana. Popülerlik tahrik edicidir, ama düşümdüm ve dışında kalmaya karar verdim. Sadece dışında
kalmak isteyip kaçtım.
-Tüketildin mi?
Bir popçunun şarkısı tüketilir, benimki tüketilmez demek saçma olur. Her şeyi büyük
bir hızla tüketiyoruz. Ama şarkı değerinden kaybetmez tabii. Lavinya için, birçok şarkı için çok
uzun ömürler görüyorum. Ama sonuçta bir şekilde tüketilmek için varlar. Hiç yaşamadığım şeyler
yaşadım bu şarkı yüzünden. Varoşta sokakta oynayan çocukların söylediğini duydum. Gittiğim
diskoda gençlerin bağıra çağıra, efkarla eşlik ettiklerini duydum. Bunlar hem hoşuma gitti, hem
rahatsız etti.
-Depresyon bireye ait bir sorun gibi görünüyor, ama artık son dönemde herkesi etkisi al-
tına almış durumda...
Yaşamak isteksizliği diyorum. Depresyonda olan biri aslında kimseden yardım istemez.
Şarkı bu yüzden çelişkili. Yaylılar nasıl girdiyse, şarkıya yardım çağırısı da öyle girdi. Biraz
komik olmak istedim. Eğlenmek istedim. Bundan sonra bunu abartarak sürdüreceğim. Karakomik işler
yapacağım. Bunun için iştahlanıyorum.
-Yani kişisellikten uzaklaşmak, yeniden yapılanma gibi şeyler tanımlar mı bu durumu?
Belki de bir nadastır. Yaptığım şeylerden çok hoşnut değilim. Bana tekrar gibi
geliyor. Daha önce çektiğim fotoğrafları, yeniden başka yerde çekiyormuşum gibi geliyor. O yüzden
belki bir nadas olacak ufukta. Öyle olursa, bu dediklerimle örtüşür. Rahatladım. Müziği oyun
alanı gibi görebilirim. Kendi özelimde yalnız başıma yaşadığım değerleri bir tarafa bırakarak,
başka şeylere açıldım. O da ban dinginlik verdi. Belki bir mertebe.
-Şarkı yazmak sıradan bir iş değil... Hele bir de acılı noktalar arıyorsanız...
Her zaman şarkı yazdığım zamanlardaki gibi yaşasaydım, çoktan yok olup gitmiştim ve
ölüm yıldönümlerimde mezarıma gelirlerdi.
-Bu konuda tek ve en tutarlı isim geliyor aklıma... Kim?
Benim aklıma ilk Morison geliyor. Aslında Paris'e gittiğinde belki de kararını değiş-
tirmişti. Yaşamaya karar vermişti. Belki de bir an zayıf düştü.
-Böyle bir tutarlılık gerçekten çok acı olabilirdi. Peki sıradan adam olarak ne yapar-
sınız? Kalabalık içinde seçimleriniz sizi nelere yönlendirir?
Sancılanıp bir şeyler üreten adamın dışındaki adam, keyifli, dostlarıyla zaman geçir-
meyi seven, açık... Paylaşılası bulduğum için sokaklara saldırırım. Gerçekten böyle hissederim.
Keyif veren bir arkadaşım, huzur veren, eğlenceli bir adamım... Ne kadar inandırıcı bilmiyorum,
ama öyleyim.
-Yaraya diren koymak gibi...
Evet. Kendi içinde bir tolerasyon yaşıyor insan... Buralara gelmek benim için tesadüf-
lerle oldu. Hayatımı belirleyecek şeyler üzerine çok geç karar verdim. Bazı şeylere geç kaldım.
Mesela, üniversitenin ilk yılında, şarkıcı olduğumu bile bile ekonomi okudum. Keşke cesur olup
bıraksaydım. Keşke insanların üzülmesini göze alsaydım. Çaldığım aletlere daha sıkı sarılsaydım.
Hep böyle hayıflanmalarım olur. Müzik zevkim de, okuma alışkanlığım da çok geç oturmuştur. Ama
dediğim gibi, insan nerede ne yapılacağını -ölüme kadar tabii- görebiliyor.
-Şarkı söyleyen insanları genelde anlayamam... Sonunda geniş kitlelere paylaşma arzusu
taşıdığı zaman özellikle... Tanıdığım bazı insanlardan ilginç cevaplar almıştım. Mesela, birisi
gerçek işi çok zor olduğu için şarkı söylüyordu. Diğeri sahnede olmaktan çok zevk alıyordu...
Sonuçta ne söylerlerse söylesinler ego çıkıyor ortaya... Sizi ne attı ortaya?
Yüzde yüz ego. Hiç lafı dolandırmadan söyleyebilirim. Teşhir, ego, sevgi açlığı...
birbirini çok seven, ama sevgisinin çok paylaşılmadığı, tipik taşralı Türk ailesinde büyüdüm.
Adam karısına sevgi sözcüğü söylemez ama hastalandığında gidep ağacın altında ağlar. Depresyon,
ardından bu, bunu psikolojik sebeplerle açıklıyor filan gibi bir noktaya takılınmasın, ailenin
en küçüğü olarak, insanların beni beğenmesi, konuşması, görmesi meselesi beni hep motive etmişti.
O yüzden çok başarılı bir öğrenciydim ben. Bir sınavdan en yüksek notu alınca, beni konuşuyorlar-
dı. Şu anda yapıyor olduğum röportajda bile bu en iyi olma kaygısı var. Direkt ego... Şarkı söyle,
yen, yazan, sahneye çıkan adamın mesai taraflarını pek yapamıyorum.Pek tutarlı değilim bu konuda.
Naif kalıyorum. Müziği de kırılgan ve naif buluyorum, daha kadın bir şey müzik. Ben de, konudan
konuya atlayarak, dostları sorular sorma zahmetinden de kurtarıyorum artık. Ekleyecek bir şey de
kalmadı.
-Egoya dönersek, ego popülariteyi de ister... Ve diğerlerini de... Nereye kadar istersi-
niz? Engeller koyar mısınız kendinize?
Popüler olma dürtüsü hastalıklı bir durum. Ben bunu çok kontrol ediyorum ve karşı
duruyorum dersem yalan söylemiş olurum kendime. Ama grup yıllarında, amatör şarkı söylerken de
tatmin oluyordum. Kaç kişiye söylediğimin önemi yoktu. Sizi dinleyenlerle ortak noktalarınız
oluyor, ama çelişkiler de yaşıyorsunuz. Çok homojen değil dinleyiciler. Burada daha çok insan
dinlesin diye bir derdim yok. Şarkıcı olmaya ihtiyacım vardı. Oldum. Ama sıkılırsam susabilirim
bir süre... Çok kişiye ulaşmak istemek insani bir şeydir. Normaldir. Bazen kendime zarar vererek
de olsa bunu engelliyorum.
-Neler kırıyor sizi?
Kırılıyorum, ama çabuk toparlanıyorum. Ne yazık ki, çabuk toparlanıyorum. Artık ağla-
madan, gözüm sulanmasıyla yetinebiliyorum. Ölüm haberlerine çok üzülemiyorum. Kalbim inceden bir
izolazyon tabakası bağlıyor. Beyin daha az, daha az uyarıyor... Çok üzülme diyerek gönderiyor.
Beni çok yorduğu için belki, biraz az tepki vermeye çalışıyorum. Biraz hissizleşiyorum.
-En çok sevdiğin şarkı hangisi? Sevgiline kendini anlatmak için hangi şarkıyı seçerdin?
Ben en çok 'İçimden Şehirler Geçiyor'u seviyorum. Hala aşka inanmak istiyorum. Aşkın
varlığına ve ölümsüzlüğüne inanmak istiyorum. Ama gelmiyor esas kadın. Çünkü gelirse, benim
hissetmek ve görmek istediğim aşkın gerçek anlamda olamayacağından korkuyorum. O yüzden getir-
miyorum kadınları... Yalnızlığım Sana Emanet'i seviyorum. Ama teknik sebeplerden ötürü...
Hissettirmek istediğim değişiklikleri iyi özetleyen bir şarkı ve çok iddialı bir ismi var.
-Aşkı metafizik bir şey gibi mi düşünüyorsun?
Aşka karşı burada farklı bir duruşum var. Fazla cilveleşme, ben senin ne olduğunu
bilirim tavrı var. Garip ilişkilere şahit oluyorum. İstanbul'da 6.ylılm ve gerçek bir aşk
ilişkisi göremedim. Gözlemlerime güvenirim, çünkü seyirci olurum pek çok yere... Aşk biraz
servis dışı kalsın, ulaşılmasın dedim ona. Ben her kırılma ya da doruk noktası yaşadıktan sonra,
dönüp bakarım ardıma ve beni ben yapan değerlere... Şimdi dönüp baktığımda aşkı pek iyi bir durum-
da görmüyorum. Biraz dinlendi bu albümde umarım güzel aşklar vardır ve yine güzel şeyler yazarım
aşk hakkında. Ama şu anda biraz aşkı kayıp görüyorum.
-İki senedir icq'da aşk yaşayan bir üniversite öğrencisiyle tanıştım. Ve asla görüşmüyor
yazıştığı kızla... Aşkı bilgisayara kapatmışlar...
Görüşmesinler. Görüşmedikleri için yıllarca sürebilir. 'İçimden şehirler geçiyor'un
filmini çekmişler
cinnetin kiyisindayiz
-
- Dengesiz Üye(Banlı)
- Mesajlar: 97
- Kayıt: Salı, Kasım 22, 2005 11:09
- Konum: Balıkesir-Merkez
""""İki senedir icq'da aşk yaşayan bir üniversite öğrencisiyle tanıştım. Ve asla görüşmüyor
yazıştığı kızla... Aşkı bilgisayara kapatmışlar...
Görüşmesinler. Görüşmedikleri için yıllarca sürebilir. 'İçimden şehirler geçiyor'un
filmini çekmişler"""
Ask mı nerede kelimelerin askı mı...Chat-ask , siyah-beyaz
yazıştığı kızla... Aşkı bilgisayara kapatmışlar...
Görüşmesinler. Görüşmedikleri için yıllarca sürebilir. 'İçimden şehirler geçiyor'un
filmini çekmişler"""
Ask mı nerede kelimelerin askı mı...Chat-ask , siyah-beyaz
-
- Üye
- Mesajlar: 65
- Kayıt: Pazar, Aralık 19, 2004 12:40
- Konum: Adana
-
- Üye
- Mesajlar: 479
- Kayıt: Pazar, Kasım 13, 2005 01:56
- İsim: Özlem
- Konum: Yalova
-
- Üye
- Mesajlar: 35
- Kayıt: Çarşamba, Nisan 5, 2006 11:24
- Konum: İzmir-Bursa
Ben en çok 'İçimden Şehirler Geçiyor'u seviyorum. Hala aşka inanmak istiyorum. Aşkın varlığına ve ölümsüzlüğüne inanmak istiyorum. Ama gelmiyor esas kadın. Çünkü gelirse, benim hissetmek ve görmek istediğim aşkın gerçek anlamda olamayacağından korkuyorum. O yüzden getirmiyorum kadınları...
cok doğru ve güzel söylemiş. tıpkı benim düşündüklerim gibi. tek farkımız o düşüncelerini kelimelere cok güzel döküyor.
cok doğru ve güzel söylemiş. tıpkı benim düşündüklerim gibi. tek farkımız o düşüncelerini kelimelere cok güzel döküyor.
-
- Üye
- Mesajlar: 205
- Kayıt: Cumartesi, Aralık 10, 2005 11:05
- Konum: Bir uçurumun kenarındayım...O kadar yokum ki; görmüyorlar...
-
- Kıdemli üye
- Mesajlar: 1470
- Kayıt: Çarşamba, Ekim 26, 2005 22:30
- İsim: Metin Çetin
- Konum: Aydın
-
- Üye
- Mesajlar: 39
- Kayıt: Çarşamba, Eylül 20, 2006 18:54
- İsim: alper
- Konum: Nevşehir
Re: cinnetin kiyisindayiz
belki birbirlerini uzaktan sevmek aşkların en güzelidir
-
- Üye
- Mesajlar: 278
- Kayıt: Salı, Ekim 26, 2004 14:32
- İsim: ali
- Konum: Manisa
Re: cinnetin kiyisindayiz
bencede bazı şeyleri çok çabuk yaşayıp, tüketmemek gerekir.. sonra yaşayacak birşey kalmıyor ortada...