yaz sarısını boşladım gitmeden usulsüz
bir de bir eylül daha silik geçecek aramızdan
bulut tozu peşinde tüm zamana fit
kokusuz anısıyla bir istanbul gölgesi üzerimde ağır
sokakları uğultusuzken gözlerinin
bak bana...
kapımın önü nasıl da ağustos çocukluğu
kavak ağaçlarından uzak bir gecede uykusuz
kamyonlar gider ömrümün dönüşsüz tünellerinden
böğründe ölüm buğusuyla kıraç bu yıldızlara bakmak
bittiği günü bilerek susar yalan yılkısına
akreple yelkovanın yankısız sesinde
dur bana...
yollarda kesik kesik öksürüklü yalnızlığım da mı üşüdü
saçlarımda ellerin olsaydı son gölgeyedek, beklemezdim
geçirmezdim sırrıyla son yolcuyu da küskün kapıya
ve gün ortasındaki herhangi bir öyküye hasetle gülerek
çekilir miydim zamanın da unuttuğu bir anıya
an beni...
sevmekte usta ölmekte sakar bir iyimserlikle kandım
ırak yok hiçbir çizgime tek gelenim akşam olsa da
kirpiklerimin sonrasız açılışının gülüşündeki ülküye
çorak yankısızlığımdaki yağmursuz iklime inen
tek akşam yağmurum,yıldırımınla dokun geceme
ışısın acımdaki tohumun
san beni...
kağan işçen...
Gülüşündeki Ülkü
-
- Takımdan
- Mesajlar: 988
- Kayıt: Cuma, Ağustos 22, 2008 19:59
- İsim: kağan
- Konum: Adana