MURATHAN MUNGAN - BİR KUTU DAHA
-
- Takımdan
- Mesajlar: 535
- Kayıt: Cuma, Haziran 11, 2004 13:10
- Konum: Kocaeli
melis burada bunu acıklamak ne kadar doğru bilmem ama sana tartıştığımız kişi hakkında bikaç cümle yazacağım.aslında sadece şiirleriyle alakadar olduğum sayın mungan,ne kadar zaman önce bilmiyorum , yanılmıyorsam yeni türkünün solistiyle(d.köroğlu)bir birlikteliği olmuş.beraber yaşamış ve ayrılmışlar.bu kadar.ve işte coğu, bahsedilen kişinin yıllarca senelik sanat hayatıyla dğilde su iki cümleyle alakadar olmayı ve bu bakışla yaklaşmayı seciyor....
--------------
nova sağol arkadasım
--------------
nova sağol arkadasım
ufuk benim kastım şahıs olarak tanıman değil zaten.
adam acı çekerken,ağlarken,üzülgüğünde,kırıldığında....
yalnızken,deniz kenarında tek başınayken vs. vs...
yani insana, daha çok hayata dair olumsuz durumlarda kimse yok, hiçkimse..
bazen insanın kendisi bile yok,garip..
anlıyormusun !
bırakalımda birileri mutluyken de yanında kimse olmasın..
ayrıca benim sert cümlem (kimin haddine..) genele sana değil..
tamam kapatalım konuyu..
son olarak bir erkeğe ya da kadına değil,yazılan aşka yazılıyor.
kişiler değişiyor ama şiirdeki ana tema her zaman aşk olarak kalıyor . bu da kanıtı gibi..
sevgimle..
adam acı çekerken,ağlarken,üzülgüğünde,kırıldığında....
yalnızken,deniz kenarında tek başınayken vs. vs...
yani insana, daha çok hayata dair olumsuz durumlarda kimse yok, hiçkimse..
bazen insanın kendisi bile yok,garip..
anlıyormusun !
bırakalımda birileri mutluyken de yanında kimse olmasın..
ayrıca benim sert cümlem (kimin haddine..) genele sana değil..
tamam kapatalım konuyu..
son olarak bir erkeğe ya da kadına değil,yazılan aşka yazılıyor.
kişiler değişiyor ama şiirdeki ana tema her zaman aşk olarak kalıyor . bu da kanıtı gibi..
sevgimle..
-
- Site Admin
- Mesajlar: 2607
- Kayıt: Cuma, Haziran 21, 2002 11:11
- İsim: Murat
- Konum: Giresun
- Yaş: 44
-
- Site Admin
- Mesajlar: 2607
- Kayıt: Cuma, Haziran 21, 2002 11:11
- İsim: Murat
- Konum: Giresun
- Yaş: 44
ya arkadaşlar bakıyorumda nedir bu murathan mungan rüzgarı tüm memlekette.öyle gözümüze gözümüze sokuşturulan murathan mungan gibi medya destekli yazarları bırakında nice değerli yazarlarımıza bakın derim ben.yazdıkları çok saçma aşkı falanda anlatmıyo ayrıca bana göre.eşcinselliği hakkında bişey diyemem ama delikanlı olmak ayrı bişeydir o hem erkek hem delikanlı değil bence.aşkı anlatmak üç beş tane alengirli kelimeyi yanyana getirmekle olmaz
ya dikkatsizliğimi mazur görün ama bu mesajı henüz okudum ve cinlerim evereste tırmandı?bı nasıl bi anlayıştır ya??"hem erkek hem delikanlı değil" ya nasıl bi mantıktır bu??ayrıca adamı cinsel kimliğinden dolayı kimseler de suçlamaymaz,ya onu bırakın yargılayamaz bile...ne demek bu yaa??allah aşkına biri açıklasın???
-
- Site Admin
- Mesajlar: 2607
- Kayıt: Cuma, Haziran 21, 2002 11:11
- İsim: Murat
- Konum: Giresun
- Yaş: 44
Bayanların eşcinsel bayanlara erkeklerin eşcinsel erkeklere duyduğu antipatidir heral de . Ama işin tuhaf tarafı benim gördüğümce;
Bayanlar için bayan eşcinseller itici eşcinsel erkekler normal, erkekler için ise lezbiyenler normal itici bir durum değil ama erkek eşcinsel ler itici
Bayanlar için bayan eşcinseller itici eşcinsel erkekler normal, erkekler için ise lezbiyenler normal itici bir durum değil ama erkek eşcinsel ler itici
Beklediklerim kalır uçan uçurumlarda..
.Terazinin Hüznü.
.Terazinin Hüznü.
Bir sanatçıyı eserleri ile eleştirebilirsiniz, cinsel tercihleri ya da yaşam tarzı ile değil!!! Murathan Mungan sevmeyenlere saygım var, sevmek zorunda değiller. Valakin, tezlerine bir antitez oluştırmalılar. Yani Mungan'nı bırakalımda kimi alalım ? Delikanlılık, delikansızlık nedir anlamadım. Nedir bu saçmalık??? Bir sanatçıyı yaptığı sanatla deği de, böyle abuk sabuk bir takım kafanızdaki boşluklarla eleştiren insanların olması çok acı... İyice saçmalamışsınız. Elimde olsada sizi buradan birer birer uzaklaştırabilsem, fakat teknoloji dünyasında sizi sanal olarak öldürsem de bir şekilde hortluyorsunuz.
Kafanızdaki bu tabular yüzünden -sadece M.Mungan için söylemiyorum- okumanız, görmeniz gereken bir sürü sanattan mahrum kalıyorsunuz, ne diyim size...
Kafanızdaki bu tabular yüzünden -sadece M.Mungan için söylemiyorum- okumanız, görmeniz gereken bir sürü sanattan mahrum kalıyorsunuz, ne diyim size...
Murathan Mungan İle Söyleşi
"Erkekler İçin Divan'ı ben yazmasam kim yazacaktı?"
Ahmet Tulgar
Başlıyoruz.
Bismillahirrahmanirrahim.
Fuarda bir kitabınızı okurken de besmele çektiniz. Olay oldu. "Solcu Murathan hidayete erdi" diyebilir miyiz?
Ben bir işe başlarken hep "Bismillahirrahmanirrahim" derim. Bunun niye, yadırgandığını da anlamıyorum.
"Yüksek Topuklar"dı değil mi o kitabınızın adı. Konusu ne bu kitabın?
Kadınların kadın düşmanlığı.
Çok mu kadınlara düşman kadınlar ?
Size kadın düşmanı kadınlardan müteşekkil bir telefon rehberi sunabilirim. Tanıdığımız birçok kadını bulacaksınız bu kitapta. Aslında kitaba ilişkin çok fazla ipucu da vermek istemiyorum. Susalım.
Evet, yüksek topuklar yerine arkası basılı ayakkabıları konuşmalıyız. "Yüksek Topuklar" daha çıkmadı ama dün bir başka kitabınız çıktı: "Erkekler için Divan". Çok sık kitap çıkartmıyor musunuz sizce de?
Kötü oluyorsa yazdıklarım, eleştirsinler. Ayrıca ben kitap çıkartmaya kutsal kitap çıkartmak kadar bir kutsiyet atfetmiyorum.
Latife Tekin benimle söyleşisinde bir yazar imgesi çizmişti. İçine kapanık, uzun sessizliklerden sonra yazan, bir tür çileci, bir münzevi. Bu tipolojiye uymuyorsunuz. Modern yazar sizin gibi mi olmalı?
Ya, ben her alandaki bu 19. yüzyıl mitolojilerinden çok sıkıldım. Birde herkes için ortak model üretme kültüründen. "Yazar şöyle yapar", efendim, "Yazar böyle yapmaz", kendinden çok mitolojisinden beslenen bir imge kültürünün ürünü bunlar. Bana sorarlar: "Para sıkıntısına düştüğün zaman mı daha iyi yazıyorsun?" diye, Dostoyevski öyleymiş ya, "Hayır" derim, "Ben Dostoyevski gibi değil, Oscar Wilde gibi yazarlardanım, refahım, rahatım yerinde olduğu zaman yazarım." İçimin kalabalığı beni yazar yapacak malzemeyi bana sunuyor, dünyanın cehennemine ihtiyacım yok, süfli cehennemine. Yani ev kirası, bakkal parası, bunlar gerekmiyor yazar olmam için.
İyi kazanan bir yazarsınız, değil mi?
"Fena kazanmayan" diye düzeltebilir miyiz? Ben sık sık bir espri yaparım. "Ben fakir bir şairim" derim. İnsanlar "Ama artık ayıp ediyorsun" diye bakınca da, "Zengin bir yazar olabilirim ama fakir bir şairim" derim. Evet, ben fena kazanmadım. Para kazanmaktan da utanmıyorum. Latife'nin tam da bu sözleri ettiği dönemde, onunla benim menajerimiz ortak, aynı kişi. Ben ilk kez menajerle çalışmaya başladığımda ağzından köpük çıkaranlar şimdi benim menajerimle çalışıyor. Bazı insanlar sahip olamadıkları için ya da akıl edemedikleri için yada çok eski mitolojilerin tutsağı olduğu için, daha da önemlisi yaptıkları işe inanmadıkları için benim çok yazmama, çok satmama burun kıvırıyorlar.
Enis Batur da bir gazetede, Türk edebiyat okuru sayısını 3 binle sınırlıyordu. Oysa siz lOO binin üzerine çıkıyorsunuz.
Herkes kendi okuru hakkında konuşabilir. Eğer insanlar Türkiye'de edebiyat okurunun ne kadar olduğunu kendi maceraları üzerinden tartarlarsa, Enis'in bu rakamı çok daha aşağıya çekmesi gerektiğini düşünüyorum. Bizim yazarlarımızın en büyük eksiği psikoloji ve psikiyatriyle çok fazla ilgilenmiyor olmaları. Dolayısıyla kendileriyle ilgili çok fazla açık veriyorlar konuştuklarında. Terapistleriyle konuşacaklarını gazetecilerle konuşuyorlar.
Siz terapiste gidiyor musunuz?
Tabii, gidiyorum. İnsanların terapiste gitmemesi benim için evde kedi olmaması gibi bir şey. Ben sorunlarımı değil, hayatı paylaşmak için terapiste gidiyorum.
Son yılların başarıya tapınma kültürünün Orhan Pamuk, Ahmet Altan ve sizin gibi çok satan yazarlara da sirayet ettiğini düşünmüyor musunuz?
Benim en büyük başarım Türkiye gibi her tarafını mezbahaların kapladığı bir ülkede iyi bir insan kalmış olmamdır.
Ama o pazarlama yöntemleriniz? Billboard'lar, gidip şarkıcılar, türkücüler gibi Nihat Odabaşı'na poster çektirmeler...
Bakın, siz bunu daha önce de yazdınız. Nihat Odabaşı'na giden ben değildim. İkincisi de, bu çağın belli gramerleri var, medya çağında medya yokmuş gibi yapmak ahlaksızlıktır. Kadın dergilerinde benim daha fazla resmimin yayınlanıyor olması bizim taktiğimiz sonucu olan bir şey değil. Siz de, herkes de çok iyi biliyor ki, ben güzel bir adam olduğum için o kadar resmim basılıyor. Benim güzel olmam edebiyat dışı bir avantaj. Benim evet dediğim teklifler reddettiklerimin binde biridir. Bana firmalar reklamlarında yer almamı da teklif ediyor.
Ama sırf güzelsiniz diye daha çok resminizin çıkması adaletsizlik değil mi?
Herhangi bir kadına Madonna'ya yapılan tanıtım yapılsa o kadın Madonna mı olacak? İnşaatlar akşama kadar kendi kendine türkü söyleyen binlerce Kürtle kaynıyor. Ama bir tanesi İbrahim Tatlıses oluyor. Ya, starlık tohumu diye bir şey var.
Nasıl bir şeydir starlık?
Starlık gözlerdeki kırılganlıktır. Çocukluğunda kimsenin yara almadığı yerinden yara almış insanlar star olur.
Sizi anlıyorum da, Orhan Pamuk ve Ahmet Altan da mı çocukluklarında kimsenin yaralanmadığı yerlerinden yaralanmışlar yani?
Ahmetciğim, inanın ki, onlarla tek farkım bu değil. Keşke farkımız bu kadarla kalsaydı. Star ışığı diye bir şey bulunur bazı insanlarda. Ben bir banka görevlisi olsaydım da star olurdum. Bir yere girdiğinde insanların başını döndüren insanlar vardır, baktıran insanlar vardır. Bakın, "Dumrul ile Azrail" oyunum, Kültür Bakanlığı'ndan yardım almadan, İsviçre, Hollanda, Tunus, Portekiz, Belçika, Almanya geziyor, ben her yurtdışına çıkışımda 50 dolar ödüyorum ve bunun edepsizliğini medyada yapamıyorum.
Ama Orhan Pamuk'un Amerika ve İngiltere'deki başarısı medyada iyi yer aldı. Başarı Anglosakson dünyanın ölçütlerine mi endeksli acaba? "New York New York" şarkısındaki gibi, "Burada yapabilirsen, her yerde yapabilirsin" gibi yani.
Hayır, bu durum sadece benim medyayla dışarıdan göründüğü kadar sıkı bağlarımın olmadığını gösteriyor. Ben görünmeyi bekliyorum, kendimi göstermeye çalışmıyorum. Yurtdışındaki başarılarımı koltuğumun altına alıp getirmeyi sevmiyorum. Mesela biz DGM'ye çağrılıyoruz, bazı arkadaşlarımız ne yazık ki bunu ranta tahvil ediyorlar yurtdışında. Almanya'ya gittiğimde, beni Kürt yazar olarak lanse etmeye meyyaldi Alman basını. Israrla ailemin sadece bir kanadının Kürt olduğunu, orada olmamın Kürt olmam ya da olmamamla ilgili olmadığını vurguladım.
Orhan Pamuk'un medyada yer alış biçimine karşı mısınız?
Belki medyayı kullanış dozuna itiraz edebilirim.
Tarkan'la bir albümde çalışacaktınız. Star ışığı klişesi onun için çok kullanılıyor. Siz nasıl görüyorsunuz Tarkan'ı?
Tarkan'a yapılan yatırımı başka birine yapsalardı Tarkan olmazdı. Ama ayrıca biseksüel kültürün kendisini net ifade ettiği bir döneme de denk geldi.
Peki, Tarkan biseksüel kültürü kişisel söyleminde net olarak ortaya koydu mu? Yoksa kaçak mı güreşti?
Ben Tarkan özelinde konuşmak istemiyorum. Sadece o değil kaçak güreşen çünkü. Kaçak güreşmek bana hafif geliyor yaptıkları karşısında. Bunu kendisinin anlaması, kendisinin ifade etmesi gerekiyor. Ne yazık ki "Bu onun kendi sorunu" diyemiyorum, çünkü artık biriyseniz bu sadece sizin kendi sorununuz değildir.
Biseksüalite imgesini kullanmasaydı, kimse ona bu konuyu sormazdı.
Ama biseksüaliteyi kullanmamak onun elinde olan bir şey değil ki.
Neden "Erkekler için Divan"?
"Ben yazmayacaktım da kim yazacaktı". (Gülüyor). Yakın bir tarihte yaşlı başlı bir şairimiz, "Ne yapıyorsun, ne ediyorsun?" diye sordu bana. "Erkekler için Divan yazdım" dedim. Durdu,\'Divan iyidir" dedi. Hemen cevap verdim: "Erkekler de". Açıkçası şahsi bir kitap oldu.
Evet, "Ömrümü hayat yapan erkeklere" diyorsunuz arka kapakta.
Evet, böyle bir dize yazmış birinin artık kaçınamayacağı kadar açık nedenlerle çoğu hayatımdaki insanlardan yola çıkarak yazılmış şiirler. Kitabın yarısı da son aşkıma yazılmıştır. Ama bu şiirleri bizim özel hatıra defterimiz olmaktan çıkaran şey başka insanların hayatına ve kalplerine paylaştırabilme gücünden gelir.
Ama siz bunu hep başardınız.
Bir şehre imza gününe gidiyorsun, bir çocuk getiriyorlar Murathan diye, "Çünkü sizin bir şiiriniz sayesinde tanıştık" diyorlar. Anlatırken bile gözlerim doldu (Ağlıyor). Müsaade etsinler, bunun keyfini süreyim.
Peki, ömür gibi kırılgan bir şeyi erkekler kadar hoyrat bir cins nasıl hayat yapabiliyor?
Bir espri yapabilir miyim? Yazar olmasam, hayvan terbiyecisi olurdum, vahşi hayvan terbiyecisi. Ömür herkese verilir ama herkesin yaşadığına hayat denmez. Sadece erkekler değil, aşk hayat yapıyor ömrü. Aşk insanın kendini keşfetme yollarından biri. Din gibi. Siz de biliyorsunuz ki; kalbimizin kullanılmamış yerlerini kullandığımız zaman ömrümüz hayat olmaya başlıyor.
Kitabınızda şöyle diyorsunuz: "Delik deşiğim/ önceki yıl Fikirtepe, sonra Alibeyköy/ en son, kalbimin adını Okmeydanı'nda oturan bir sokağa verdim". Bu semtler şehrin varoşları. Eşcinsel aşkta toplumsal sınıflar arasında geçişgenlik daha fazla, değil mi? İnsanı solcu yapar bu durum.
Evet, solculuğu besliyor. Sistemin resmi, kurumsal örgütlerinin dışına adım attığın andan itibaren hayatın diğer yüzüyle, diğer sınıf gerçekleriyle falan karşılıyorsun. İnsanları dil, din, ırk ve cinsiyet farkı gözetmeden sevemeyeceğin bir toplumda bu farklardan biriyle karşılaştığında politikleşiyorsun.
Bu erkekler şiirlerinizi anlayacak mı?
Bu soruların cevabı çok zor. Entelektüel engeller söz konusu. Ama kitap hep akılla okunan bir şey değil. Ben özellikle şiirlerimi okuyanlara, "Kalbinizle okuyun" derim. Bazı şarkı sözleri, bazı dizeler insanın kalbine öyle bir değer ki. Mesela "Nasıl yakalamıştık saçlarından baharın". Şimdi 30 şiir kitabı yazsan... Ya da "Feryada gücüm yok, feryatsız duy beni". "Sevgi anlaşmak değildir, nedensiz de sevilir". Böyle baktığında, anlayacaklardır.
--------------------------------------------------------------------------------
* Ahmet Tulgar tarafından yapılan bu söyleşi 2 Aralık 2001 tarihli Milliyet gazetesinden alındı.
"Erkekler İçin Divan'ı ben yazmasam kim yazacaktı?"
Ahmet Tulgar
Başlıyoruz.
Bismillahirrahmanirrahim.
Fuarda bir kitabınızı okurken de besmele çektiniz. Olay oldu. "Solcu Murathan hidayete erdi" diyebilir miyiz?
Ben bir işe başlarken hep "Bismillahirrahmanirrahim" derim. Bunun niye, yadırgandığını da anlamıyorum.
"Yüksek Topuklar"dı değil mi o kitabınızın adı. Konusu ne bu kitabın?
Kadınların kadın düşmanlığı.
Çok mu kadınlara düşman kadınlar ?
Size kadın düşmanı kadınlardan müteşekkil bir telefon rehberi sunabilirim. Tanıdığımız birçok kadını bulacaksınız bu kitapta. Aslında kitaba ilişkin çok fazla ipucu da vermek istemiyorum. Susalım.
Evet, yüksek topuklar yerine arkası basılı ayakkabıları konuşmalıyız. "Yüksek Topuklar" daha çıkmadı ama dün bir başka kitabınız çıktı: "Erkekler için Divan". Çok sık kitap çıkartmıyor musunuz sizce de?
Kötü oluyorsa yazdıklarım, eleştirsinler. Ayrıca ben kitap çıkartmaya kutsal kitap çıkartmak kadar bir kutsiyet atfetmiyorum.
Latife Tekin benimle söyleşisinde bir yazar imgesi çizmişti. İçine kapanık, uzun sessizliklerden sonra yazan, bir tür çileci, bir münzevi. Bu tipolojiye uymuyorsunuz. Modern yazar sizin gibi mi olmalı?
Ya, ben her alandaki bu 19. yüzyıl mitolojilerinden çok sıkıldım. Birde herkes için ortak model üretme kültüründen. "Yazar şöyle yapar", efendim, "Yazar böyle yapmaz", kendinden çok mitolojisinden beslenen bir imge kültürünün ürünü bunlar. Bana sorarlar: "Para sıkıntısına düştüğün zaman mı daha iyi yazıyorsun?" diye, Dostoyevski öyleymiş ya, "Hayır" derim, "Ben Dostoyevski gibi değil, Oscar Wilde gibi yazarlardanım, refahım, rahatım yerinde olduğu zaman yazarım." İçimin kalabalığı beni yazar yapacak malzemeyi bana sunuyor, dünyanın cehennemine ihtiyacım yok, süfli cehennemine. Yani ev kirası, bakkal parası, bunlar gerekmiyor yazar olmam için.
İyi kazanan bir yazarsınız, değil mi?
"Fena kazanmayan" diye düzeltebilir miyiz? Ben sık sık bir espri yaparım. "Ben fakir bir şairim" derim. İnsanlar "Ama artık ayıp ediyorsun" diye bakınca da, "Zengin bir yazar olabilirim ama fakir bir şairim" derim. Evet, ben fena kazanmadım. Para kazanmaktan da utanmıyorum. Latife'nin tam da bu sözleri ettiği dönemde, onunla benim menajerimiz ortak, aynı kişi. Ben ilk kez menajerle çalışmaya başladığımda ağzından köpük çıkaranlar şimdi benim menajerimle çalışıyor. Bazı insanlar sahip olamadıkları için ya da akıl edemedikleri için yada çok eski mitolojilerin tutsağı olduğu için, daha da önemlisi yaptıkları işe inanmadıkları için benim çok yazmama, çok satmama burun kıvırıyorlar.
Enis Batur da bir gazetede, Türk edebiyat okuru sayısını 3 binle sınırlıyordu. Oysa siz lOO binin üzerine çıkıyorsunuz.
Herkes kendi okuru hakkında konuşabilir. Eğer insanlar Türkiye'de edebiyat okurunun ne kadar olduğunu kendi maceraları üzerinden tartarlarsa, Enis'in bu rakamı çok daha aşağıya çekmesi gerektiğini düşünüyorum. Bizim yazarlarımızın en büyük eksiği psikoloji ve psikiyatriyle çok fazla ilgilenmiyor olmaları. Dolayısıyla kendileriyle ilgili çok fazla açık veriyorlar konuştuklarında. Terapistleriyle konuşacaklarını gazetecilerle konuşuyorlar.
Siz terapiste gidiyor musunuz?
Tabii, gidiyorum. İnsanların terapiste gitmemesi benim için evde kedi olmaması gibi bir şey. Ben sorunlarımı değil, hayatı paylaşmak için terapiste gidiyorum.
Son yılların başarıya tapınma kültürünün Orhan Pamuk, Ahmet Altan ve sizin gibi çok satan yazarlara da sirayet ettiğini düşünmüyor musunuz?
Benim en büyük başarım Türkiye gibi her tarafını mezbahaların kapladığı bir ülkede iyi bir insan kalmış olmamdır.
Ama o pazarlama yöntemleriniz? Billboard'lar, gidip şarkıcılar, türkücüler gibi Nihat Odabaşı'na poster çektirmeler...
Bakın, siz bunu daha önce de yazdınız. Nihat Odabaşı'na giden ben değildim. İkincisi de, bu çağın belli gramerleri var, medya çağında medya yokmuş gibi yapmak ahlaksızlıktır. Kadın dergilerinde benim daha fazla resmimin yayınlanıyor olması bizim taktiğimiz sonucu olan bir şey değil. Siz de, herkes de çok iyi biliyor ki, ben güzel bir adam olduğum için o kadar resmim basılıyor. Benim güzel olmam edebiyat dışı bir avantaj. Benim evet dediğim teklifler reddettiklerimin binde biridir. Bana firmalar reklamlarında yer almamı da teklif ediyor.
Ama sırf güzelsiniz diye daha çok resminizin çıkması adaletsizlik değil mi?
Herhangi bir kadına Madonna'ya yapılan tanıtım yapılsa o kadın Madonna mı olacak? İnşaatlar akşama kadar kendi kendine türkü söyleyen binlerce Kürtle kaynıyor. Ama bir tanesi İbrahim Tatlıses oluyor. Ya, starlık tohumu diye bir şey var.
Nasıl bir şeydir starlık?
Starlık gözlerdeki kırılganlıktır. Çocukluğunda kimsenin yara almadığı yerinden yara almış insanlar star olur.
Sizi anlıyorum da, Orhan Pamuk ve Ahmet Altan da mı çocukluklarında kimsenin yaralanmadığı yerlerinden yaralanmışlar yani?
Ahmetciğim, inanın ki, onlarla tek farkım bu değil. Keşke farkımız bu kadarla kalsaydı. Star ışığı diye bir şey bulunur bazı insanlarda. Ben bir banka görevlisi olsaydım da star olurdum. Bir yere girdiğinde insanların başını döndüren insanlar vardır, baktıran insanlar vardır. Bakın, "Dumrul ile Azrail" oyunum, Kültür Bakanlığı'ndan yardım almadan, İsviçre, Hollanda, Tunus, Portekiz, Belçika, Almanya geziyor, ben her yurtdışına çıkışımda 50 dolar ödüyorum ve bunun edepsizliğini medyada yapamıyorum.
Ama Orhan Pamuk'un Amerika ve İngiltere'deki başarısı medyada iyi yer aldı. Başarı Anglosakson dünyanın ölçütlerine mi endeksli acaba? "New York New York" şarkısındaki gibi, "Burada yapabilirsen, her yerde yapabilirsin" gibi yani.
Hayır, bu durum sadece benim medyayla dışarıdan göründüğü kadar sıkı bağlarımın olmadığını gösteriyor. Ben görünmeyi bekliyorum, kendimi göstermeye çalışmıyorum. Yurtdışındaki başarılarımı koltuğumun altına alıp getirmeyi sevmiyorum. Mesela biz DGM'ye çağrılıyoruz, bazı arkadaşlarımız ne yazık ki bunu ranta tahvil ediyorlar yurtdışında. Almanya'ya gittiğimde, beni Kürt yazar olarak lanse etmeye meyyaldi Alman basını. Israrla ailemin sadece bir kanadının Kürt olduğunu, orada olmamın Kürt olmam ya da olmamamla ilgili olmadığını vurguladım.
Orhan Pamuk'un medyada yer alış biçimine karşı mısınız?
Belki medyayı kullanış dozuna itiraz edebilirim.
Tarkan'la bir albümde çalışacaktınız. Star ışığı klişesi onun için çok kullanılıyor. Siz nasıl görüyorsunuz Tarkan'ı?
Tarkan'a yapılan yatırımı başka birine yapsalardı Tarkan olmazdı. Ama ayrıca biseksüel kültürün kendisini net ifade ettiği bir döneme de denk geldi.
Peki, Tarkan biseksüel kültürü kişisel söyleminde net olarak ortaya koydu mu? Yoksa kaçak mı güreşti?
Ben Tarkan özelinde konuşmak istemiyorum. Sadece o değil kaçak güreşen çünkü. Kaçak güreşmek bana hafif geliyor yaptıkları karşısında. Bunu kendisinin anlaması, kendisinin ifade etmesi gerekiyor. Ne yazık ki "Bu onun kendi sorunu" diyemiyorum, çünkü artık biriyseniz bu sadece sizin kendi sorununuz değildir.
Biseksüalite imgesini kullanmasaydı, kimse ona bu konuyu sormazdı.
Ama biseksüaliteyi kullanmamak onun elinde olan bir şey değil ki.
Neden "Erkekler için Divan"?
"Ben yazmayacaktım da kim yazacaktı". (Gülüyor). Yakın bir tarihte yaşlı başlı bir şairimiz, "Ne yapıyorsun, ne ediyorsun?" diye sordu bana. "Erkekler için Divan yazdım" dedim. Durdu,\'Divan iyidir" dedi. Hemen cevap verdim: "Erkekler de". Açıkçası şahsi bir kitap oldu.
Evet, "Ömrümü hayat yapan erkeklere" diyorsunuz arka kapakta.
Evet, böyle bir dize yazmış birinin artık kaçınamayacağı kadar açık nedenlerle çoğu hayatımdaki insanlardan yola çıkarak yazılmış şiirler. Kitabın yarısı da son aşkıma yazılmıştır. Ama bu şiirleri bizim özel hatıra defterimiz olmaktan çıkaran şey başka insanların hayatına ve kalplerine paylaştırabilme gücünden gelir.
Ama siz bunu hep başardınız.
Bir şehre imza gününe gidiyorsun, bir çocuk getiriyorlar Murathan diye, "Çünkü sizin bir şiiriniz sayesinde tanıştık" diyorlar. Anlatırken bile gözlerim doldu (Ağlıyor). Müsaade etsinler, bunun keyfini süreyim.
Peki, ömür gibi kırılgan bir şeyi erkekler kadar hoyrat bir cins nasıl hayat yapabiliyor?
Bir espri yapabilir miyim? Yazar olmasam, hayvan terbiyecisi olurdum, vahşi hayvan terbiyecisi. Ömür herkese verilir ama herkesin yaşadığına hayat denmez. Sadece erkekler değil, aşk hayat yapıyor ömrü. Aşk insanın kendini keşfetme yollarından biri. Din gibi. Siz de biliyorsunuz ki; kalbimizin kullanılmamış yerlerini kullandığımız zaman ömrümüz hayat olmaya başlıyor.
Kitabınızda şöyle diyorsunuz: "Delik deşiğim/ önceki yıl Fikirtepe, sonra Alibeyköy/ en son, kalbimin adını Okmeydanı'nda oturan bir sokağa verdim". Bu semtler şehrin varoşları. Eşcinsel aşkta toplumsal sınıflar arasında geçişgenlik daha fazla, değil mi? İnsanı solcu yapar bu durum.
Evet, solculuğu besliyor. Sistemin resmi, kurumsal örgütlerinin dışına adım attığın andan itibaren hayatın diğer yüzüyle, diğer sınıf gerçekleriyle falan karşılıyorsun. İnsanları dil, din, ırk ve cinsiyet farkı gözetmeden sevemeyeceğin bir toplumda bu farklardan biriyle karşılaştığında politikleşiyorsun.
Bu erkekler şiirlerinizi anlayacak mı?
Bu soruların cevabı çok zor. Entelektüel engeller söz konusu. Ama kitap hep akılla okunan bir şey değil. Ben özellikle şiirlerimi okuyanlara, "Kalbinizle okuyun" derim. Bazı şarkı sözleri, bazı dizeler insanın kalbine öyle bir değer ki. Mesela "Nasıl yakalamıştık saçlarından baharın". Şimdi 30 şiir kitabı yazsan... Ya da "Feryada gücüm yok, feryatsız duy beni". "Sevgi anlaşmak değildir, nedensiz de sevilir". Böyle baktığında, anlayacaklardır.
--------------------------------------------------------------------------------
* Ahmet Tulgar tarafından yapılan bu söyleşi 2 Aralık 2001 tarihli Milliyet gazetesinden alındı.
-
- Site Admin
- Mesajlar: 2607
- Kayıt: Cuma, Haziran 21, 2002 11:11
- İsim: Murat
- Konum: Giresun
- Yaş: 44
BAKIN BİR ZAMANLAR NE YAZMIŞIM...éLIF yazdı:Unutma hakiki erkek, yuzlerce erkekten meydana gelir. Zaten bir zaman
sonra, yuzlerce erkegin sana verdigini, bir erkekten beklemeyecek
kadar olgunlasmis olacaksin sen de... Bir kadinin aradigi o bir tek erkek,
her zaman icin hayali bir varliktir. Hic olmamistir.... Her erkekte,
aradigin erkegin yanlizca bir parcasini bulursun. Gercek bir kadin icin, gercek bir erkek, Allah gibidir, her yerdedir ve hicbir yerdedir. Ask da budur zaten! Baska bir sey degil. Aramaktan vazgec demiyorum, bulmaktan vazgec...
Murathan Mungan,'Aynali Pastane' den alinmistir
é.