4. albümünüzün çıkış şarkısı kişisel bir şarkı olan “F.D.” Bu şarkının çok sevilmesinin nedeni sizce ne?
Aslında F.D.’den çok ‘Alev Alev’ beğenildi. Biz ekim ayında konserlerde F.D.’yi çalarken kasımda Alev Alev isteniyordu. F.D’nin gördüğü ilgi ise melodisinden kaynaklandı sanırım. Cengiz Köroğlu ile bu şarkıyı düzenlerken The Doors tarzında bir şey yakalamaya çalıştık. Hüzünlü bir şarkı. Yenilgilerimi anlatan bir şarkı.
Albüm müzikal olarak 3. albüme benziyor. Ancak 3. albüm elektronik müziğin daha ağırlıklı olduğu bir albüm.İlk iki albümü de içine alarak müzikal bir değerlendirme yapar mısınız?
Elektronik öğelerden bir vazgeçiş var bu albümde. Aslında 1’inci ve 2’inci albümle pek kıyaslanamaz. 1’inci albümü yaparken babamı kaybetmiştim, ara verdim. Yarım kalmış bir albüm diyebilirim onun için. 2’inci albüm sırasında da kavgalar sonunda kaydedilmiş şarkılar var. 3. albüm tam olmuş dediğim bir albüm. O dönem dinlediğim, dönemsel olarak hazlar aldığım müzikler, etnik ve elektronik şeylerdi. İçimden öyle bir şeyler yapmak geliyordu. Bu albüm ise daha oturmuş bir albüm.
Son albümünüzde bir cover çalışması var. İlk albümde de böyle bir çalışmanız vardı. Cover’a yaklaşımınız nedir?
Şarkı yapan adam 8 yıldır biliniyor. Şarkı söyleyen adam 16 yıldır şarkı söylüyor. Konserlerde de olsun albümlerde de olsun şarkı söylemek adına cover’lar yapıyoruz. Bazı konserlerde 4-5 şarkıya kadar çıkıyor bunlar. Yalnız bu şarkılar özel şarkılar, seçilmiş şarkılar. İşte Yalnızlar Garı, Sakın Gelme, Sözlerimi Geri Alamam gibi şarkılar. Bu yüzden rahatsızlık duymuyorum. Zaten ben kendi şarkılarını da seven bir adamım. Doğru bir eleştiri var ama, hoşuma giden bir eleştiri bu. Böyle şarkılar yapan adam neden başka şarkılar söylüyor diye. Bu eleştiriyi anlayabiliyorum; ancak bu, ticari kaygılarla yaptığım bir şey değil. Zaten bunlar çıkış şarkısı veya normal bir klip şarkısı olarak da kullandığım şarkılar değil.
5’inci albüm için müzikal açıdan bir yenilik olacak mı? Sert bir albüme doğru gidişat olduğunu söyleyenler var.
Konserlerden sonra konuşuyoruz . Konu hep sert bir rock albümüne geliyor ve tıkanıyor. Beklenti o yönde ama şu an için bir şey demem yanlış olur. Daha sonra kendimi yalanlamış olabilirim. Müzikal açıdan belirli bir durum yok ortada.
Tema açısından bir değişiklik yapmayı düşünüyor musunuz?Daha basit anlatımlarda bulunmak gibi de bir yöneliminiz var.
Şu an hissiyat açısından aynı temaları kullanmamam gerektiğini düşünüyorum. İşte platonizm ise alev alev ,düşlerime kal, kör düğüm gibi bardağı boş görmekse evimin bir odası, içimden şehirler geçiyor gibi her temadan bir şeyler bırakmışım ve ben onları seviyorum. Ancak biraz temalarla başlıklar değişecek gibi. İçimden geçen biraz daha sokağa dair şeyler yapmak. Sokağa yakın derken de kendi melankolisinden sıyrılmak gibi bir anlam çıkıyor. Çünkü hakikaten kendini deşifre ederek yazan bir adamım o yazdıklarımda sorgulandığında bundan rahatsız oluyorum. Bu beni de çok yoruyor. Artık ortalama konulara,işte herkesin ahkam kestiği konulara yönelmek isteğindeyim. Ama buna yönelirken de daha ironik bir şeyler yakalamak, biraz hayatla didişmek yerine onu kabullenmiş kendi içinde eğlenebilen şarkılar yazmak geçiyor içimden. Bunu da yapabilirsem sert olmak zorunda zaten. Çünkü yenilgi itirafıyla birlikte hayata karşı alaycılık olacağı için sert bir şey olacak.
Albüm kritiğinizin yapıldığı bir sitede Feridun Düzağaç Türkiye ‘deki kaybedenlerin önde gideni diye bir cümle vardı. Bu konuya yaklaşımınız nasıl?
Benim kaybetmişliğim itiraflı. F.D de de var ‘’dipteyim sondayım depresyondayım’’isimli şarkıda da var. İşte bahsettiğim ironik alaycılık bu. Zaten hayata karşı insanlıklar kaybetti. Bu benim kişisel bir kaybım değil. Kadıköy’deki gençlerde öyle hissetmeli ya da kaybedenler kulübünün argümanı da biz kaybettik değil de insanlıklar kaybetti olmalı. Çünkü önleyemediğimiz bir şeyler var. Savaşa karşı şarkı yaptık önleyemedik. Dünya tek vücut oldu o da önleyemedi. Bir de her ne olursa olsun, hayatla ilgili her ne plan yaparsan yap o anında altın golü atacak kadar güçlü. Biz o kadar güçlü değiliz. Yani bir çok şey var. İşte bir kötü haberden sonra, bir ölüm, bir hastalık haberinden sonra hep aynı hissiyat olur. Her şey anlamsız deriz. Bu kaybetmişliği tatmak içinde bütün bunların olması gerekmiyor artık. Her şey uzun süredir anlamsız. İşte bu noktada kaybettik. Kişisel yalnızlıklar, melankolikler... aşka karşı kaybetmeyi değil aşkı da kaybettik. Yani ben öyle bir koku alıyorum sokaktan. Bunu çok şarkılarıma ve kendime taşıyorum belki ama değerleri kaybettik. Benim kaybetmeden anlattığım o.
Hayvan dergisinde okumuştum sizin bir cümleniz yer alıyordu.’’popülerlik tahrik edicidir. Baktım uzak durmayı tercih ettim’’ diye. Bu tercihten bahseder misiniz biraz?
Bu albüm diğer üç albümün toplamından fazla sattı. Bu çok şaşırttı beni. Hatta günlük hayatta gelişen bazı olaylardan rahatsız olduğumu da çok yerde söyledim. Güzel de bir şey aslında .Bu ciddi bir örnek. Albümü elli altmış bin satan bir adamın birden iki yüz bin satması. O çarkın içine ister istemez seni çekiyor bu olay sizi. Kendi içimde korumaya çalışıyorum bazı şeyleri. Kendi duvarlarım var. İşte yazıp çizerken aylık kadın dergileri yerine bu gazete gibi yayınları tercih ediyorum. Televizyon programlarında seçici davranıyorum. Ama belli bir yerden sonra bu popüler olma durumu eski dostları üzüyor. Günde 30 40 tane mail alıyorum. İşte seni artık herkes dinliyor. Özel insanlar değil gibisinden. Ben bunun karşısında biraz öfkeleniyorum ve susuyorum. Biraz da görmek gerekiyor. Yani seni nasıl görmek istiyorlarsa öyle görüyorlar. Zaga’ya çıkmam bile bazı dinleyicilerim için sorun oldu. Kendi içinde bir olay oldu. Orada ne işim vardı bir çoğuna göre. Ancak bir çoğu da şunu gördü orada o programın formatına uygun hiçbir şey yaşanmadı. Bir geyik yaşanmadı. Adam telefonla katılan kimseye dalaşamadı. Okan da bunu itiraf etti ve bundan mutlu oluğunu söyledi. .Ama popüler kültürün içine girmem konusunda çok acımasız infazlar da gerçekleştiriliyor.
Bu albümde kendimi daha basit ifade etme yolları aradığım şarkılar dediğiniz şarkılar var. ilerisi içinde ipucu verdiğim şarkılar dediniz. Bu basit yollardan ifade etme durumu size bir kolay tüketilme sorunu çıkarmaz mı?
Çıkarmaz. İşte F.D yi konuştuk. İnsanların çoğu F.D yi melodisi ve ritmiyle dinledi. Öyle ki konserlerde bu şarkıyı çaldığımızdaki coşkuyu unutamıyorum. Hala alışamadım o coşkuya. Çünkü bu şarkı arkadaşlar biz bitik tükendik şarkısı. Bir aşka inançsızlık şarkısı. Demek ki melodi ve ritmi ayarlayamadık. Bir yanlışlık var yani. Ancak o basit anlatımlar yaptığım şarkılara daha gelemedik. Mesela boş ders şarkısı. Sade basit bir şarkı. Anlaşılıyor. Ona da söyle bir yorum yapıldı. İşte sen böyle sözler yazıyorsun bilgili bir adamsın ama denizler dökülmez akarsular dökülür diyorlar. Yani derslerle ilgisi olmayan bir adam denizi döker. Biraz önce bahsettiğim ironik alaycılıktan kastım o. Bende akarsuyun döküldüğünü biliyorum ama orda deniz dökülüyor.
Bu çok dinlenme yanında yozlaşmayı getiriyor mu sizce?
Evet getiriyor.Yani bazen oluyor biraz öfkelendiriyor ama kimseye kızamam kimseyi birilerine şikayet edemem. işte geçen gün bir mail geldi. O gün arabada sizi dinliyordum. Yanımdan geçen taksicinin F.D diye bağırdığını gördüm .Nasıl olur bu falan diye. Benim için asıl olan taksicinin o olayı yakalamış olmasını ummaktır. Asıl konuşulması gerekenler konuşulmuyor. Benim konuşmayı istediklerim konuşulmuyor. Yozlaşma bu yönde evet var.
Popüler kültürün yanında özellikle İstanbul’da yaşayan bir alternatif kültür de var. Kimileri buna cemiyet de diyor. Tanıtım yapmadan 4-5 albüm çıkarmış isimler var. Bu toplulukların veya müzisyenlerin dinleyicileri Feridun Düzağaç’ı da bu yaklaşımda ve cemiyet içinde görüyor .Siz bu cemiyet olayına inanıyor musunuz?
Ben inanıyorum. Ben hala grup ekolünü yaşatıyorum. Solo olarak ben önde gibi görünüyorum ama arkamda bir grup olayı var. İşte grup tınıdan arkadaşım hala benim albümlerimde söz sahibi .Bir ekibim var. Ama bu kültür olarak biz sadece ahkam kesip başkalarıyla uğraşırsak bir anlamı kalmaz. Kendi içimizde ne başardığımız önemli. Yani böyle bir kutuplaşma var. Artık beni de sevmiyor olabilirler ama sağlıklı mı bu sevgisizlik? İşte popüler olan her şey kötüdür diye bir infaz ortaya çıkarsa bu kültür de steril olmaktan çıkar. Medyayı iç kullanmayan adamlar var. Medyayı hiç kullanmadan albümüm çıksın diyorsanız işte benim ilk iki albümüm gibi oluyor. Kimse size para vermiyor, kimse size inanmıyor. Aslında cemiyete o zaman ihanet ediyorsunuz. Cemiyetin içinden kazara çıkan traj yapan insanlara işte bir Duman’a bir Feridun Düzağaç‘a bunlar da artist oldu dersek ileride bu cemiyetin içinden dinleyecek adam bulamayız.
Bu kültür içinde bir bozulma olduğunu düşünüyor musunuz?
Cemiyet olayı beni çok mutlu ediyordu. Ya sen çok güzel işler yapıyorsun ama seni anlamıyorlar diye gelip konuşan insanlar vardı. Bu çok sağlıklı bir şeydi. Anlayanlar vardı çünkü. Anlayanların enerjisi konser yaptırmaya yetmiyordu. Hayatımı sürdürecek bir enerji vermiyordu ama anlayanlar hep vardı. Ve benim bu cemiyet hissini çok yukarıda tuttuğum dönemlerdi. Ancak iki sene önce ODTÜ’ de yaşadığım bir olay beni çok üzdü. bir festivale gitmiştik ki ODTÜ bu işin ikonudur. Soundcheck sırasında Tarkan çalıyordu ve herkes çok eğleniyordu. Tarkan kötü müzik yapıyor diye söylemiyorum. Ama albümlerinde ki ticari ve eğlence unsuru ortada. ve bütün odtü Tarkan şarkılarıyla göbek atıyordu. Bu olaydan sonra ben de cemiyet hissiyatını sorgulamaya başladım?
Feridun Düzağaç’ın bir Mazhar Alanson hayranlığı biliniyor. Dinlediğiniz diğer müzisyenler kimler?
Geçen gün Atv de Atila Dorsay benim için Teoman ile Bülent Ortaçgil arasında genç bir yetenek demiş. bu son günlerde aldığım en büyük kompliman oldu. Ben 36 yaşındayım. Ve kendimi 60 yaşında hissediyorum. Adam aslında iyi bir şeyler söylemeye çalışmış. Teoman da Bülent Ortaçgil de sevdiğim müzisyenlerdir .Kayda değer adamlardır. Ama böyle bir değerlendirme gönül kırıcı oluyor benim için. Adama kızamam ama dediğim gibi iyi bir şeyler demeye çalışmış. Benim bir çizgim var. Medyayı kullanıyorsam da seçerek kullanıyorum. Duvarlarım var ve o duvarlar içinde steril kalmaya çalışıyorum. Böyle bir değerlendirmenin içine girmek üzücü. Bir de arakada 4 albüm bırakmış bir adamın böyle bir değerlendirme içinde girmesi revadır diye düşünüyorum. İşte o bahsettiğimiz kültür de bu olayı kabullenmiyor. Benim konserlerde kötü ses düzeniyle çaldığım oluyor. Bende iyi bir ses düzeniyle çıkmak istiyorum ama onun bir maliyeti var ve insanlardan bunun maliyetini bilet parası olarak alamam. Dediğim gibi bir çizim var ve bunun kıyısındayım. Dinlediğim isimlere gelince çok fazla Pınk Floyd dinledim, bir dönem jetro tull çok dinledim. O nefesli kullanımı dönemsel olarak çok etkiledi beni. Bir de radiohead dinledim çok. Türkiye’de de Ortaçgil ile anılıyorum ama ben gidişatımı bazen Fikret Kızılok’a benzetiyorum. Çünkü onun bir Napoliten dönemi var bir de Anadolu dönemi var. ben de artık yaş ilerledikçe hani biraz daha Anadolu daha arabesk daha etnik daha doğulu daha buralı şeyler geçtiğini görüyorum içimden. Ortaçgil çok rafine bir adam. Hiçbir şeye örnek gösterilmemesi gereken biri. Haksızlık olur bence böyle yapılırsa. Aramızda çok ciddi farklar var. Bir kere o alternatif akorları çok iyi bilen bir adam. Ben daha minimal bir adamım, ritimlerimiz farklı, ses ritimlerimiz farklı. Ortak nokta yok.
Son günlerde dinlediğiniz kimler var? Yerli yabancı.
Volkan Konak ‘ın albümünü aldım. Alternatif şeyler dinliyorum.
Mavi tekme şarkısının hikayesi nedir?
Orada bir abukluk oldu. Yani o şarkı yüzde doksan dokuz nokta dokuz reddedildi. Bu albümle ilgili tek hayal kırıklığım odur. Yani o şarkıyı oraya koyan adamın bir gerekçesi vardır denmesini beklerdim. Ama insanlar sanki eurovision şarkı yarışmasında şarkılara puan verir gibi yaklaştılar. aslında o şarkının sözleri çok komik. Çok mekansız ve zamansız bir şarkı. Bir uyanışın şarkısı. Benim gibi derinliklere girmemiş, ahkam kesmemiş komik yani. Benim bundan sonrasına dair yazma heyecanım. Boş ders şarkısı, tesadüfler de bir miktar denedim .Estarabim gibi şarkılar yazma peşindeyim. Anlamsız şeyler kullanma gibi. Estarabimin bir anlamı yok.
Ocak 2004
Ocak 2004
-
- Üye
- Mesajlar: 128
- Kayıt: Salı, Ocak 10, 2006 21:52
- İsim: rüya
- Konum: İstanbul