bu gece anladığım bir tek şey var... hayat geçirdiğin senelerle değil, yaşadığın ve yaptığın şeylerle ilgiliymiş, başından geçenlerle...
daha bir ay önce falandı, aşk diye bi ateşten gömlek giydirilmişti ve ben onu çıkarmıştım, acıyordu heryerim... ölümle yaşam arasında gidip geldiğimi hatırlıyorum, bir hafta boyunca sadece hava kustuğumu ve ne yesem çıkardığımı filan. birde hatırladığım bol miktarda gözyaşı, pişmanlık tadındaydı hepsi, her sabah uyanır uyanmaz yastığıma akıttığım. yaşayamıyordum, ölemiyordum, nefes alamıyordum, tanrım!!! bu öyle bi boktan dı ki oğlum, su bile içemiyordum... bi ara ölmenin en acısız yolunu düşündüğümü hatırlıyorum ama daha sonra en acısız şeklini bırakıp en manalı şeklini aramaya başlamıştım ve bulmuştumda, bana bunları yaşatan beni bu hale düşüren şeyi yok ederek gidecektim dünyadan, kalbimi...
daha önce zamanın hiç bu kadar yavaş, hiç bu kadar canını yakarak aktığına şahit olmamıştım. hayatımdaki ''o''na dair her duygu gibi buda ''ilk''ti, belki de bu yüzden bu kadar sancılıydı bilinmez ama bu benim acımdı ve ben her geçen gün santim santim eriyordum. hayatımdaki güzel ve anlamlı olan herşeyin önemsizleştiği günlerdi, bir ay önce falandı işte ve yaşamaktan o kadar vazgeçiyordum ki her gece yatağa bi daha uyanmamayı dilereyerek giriyordum. bir ay önce falandı işte!! ''o'' çok taktir edilecek bir umursamazlıkla tek kalemde çizik atmıştı adımın üserine ve bunu öyle bir ustalıkla yapmıştı ki giderken herşeyin benim suçum olduğuna inandırıpta gitmişti beni... çok sonra öğrendim bir başkasına döndüğünü, ''döndüğünü'' diyorum çünkü geçmişinde olan bir başkasına dönmüştü, benden hemen önceki bir başkasına dönmüştü...
bunu öğrendiğim zaman geldi de şimdi aklıma, daha önce kalbimin durduğunu hiç hissetmemiştim... ilk başta hiç birşey yapmadığımı hatırlıyorum, önce bir sigara yaktım ama öyle kibritle falan değil, biraz daha arebesklik kattım işin içine, önce onun resimlerini yaktım daha sonra o resimlerin ateşiyle yaktım sigaramı. her nefeste yeniden hayat buluyordum sanki, nasıl bulmam; insanlık tarihinin en faydalı sigarasını içiyordum... sonra balkona çıkıp öylece gözlerimi kırpmadan ufuk çizgisine baktığımı hatırlıyorum, bi 20 dakka falan öyle kalmışımdır heralde. insan o durumdayken hiç bişey düşünmüyor o yüzden ne düşündüğüm yada o 20 dakika ne hissettiğim hakkında en ufak bir fikrim yok şimdi. sonra içeri girdim, o anları çok net hatırlıyorum, içimde ona karşı ne kadar iyi duygu biriktirdiysem aşk, özlem, tutku, şefkat vs... hepsi birden nefrete dönüşmüştü, yani kendimi zorlasam bi daha bi insandan bu kadar nefret edebilirmiyim inanın bilmiyorum.
o günleri takip eden diğer günlerden bahsedeyim birazda size, aşk gitmişti içimden belki ama inkar edemem hala seviyordum. fakat ne olursa olsun asla onu affetmeme kararını çoktan vermiştim. artık yemek yiyebiliyordum, uykum düzene girmeye başlamıştı, arada sırada bi kaç damla yaş döküyordum ama o kadarda olur artık diyerek normale dönmeye başlamıştım. gidilen uzun soluklu bir kuaför, alınan bir kaç kitap, geçilen bir kaç ders eşliğinde tutunmuştum işte yeniden hayata, ama inkar edemem gün içerisinde ara ara geliyordu hala aklıma...
işte bu günlerden birinde tanıştım seninle, o kadar sırandan dı ki aslında tanışmamız, havadan sudan muhabbetler falan. ama tanıdıkça işte seni ortak noktalar çıktı şapkamızdan, aynı burçlar, aynı özellikler, hemen hemen aynı zevkler, aynı kibirlilik, aynı ukalalık ve aynı hayat felsefeleri falan... o kadar benziyordun ki bana seninle konuşurken aynayla konuştuğumu falan düşünüyordum. bu gece saat 02:00 sularında farkettim artık ''o''nu düşünmüyordum, eskisi gibi gülüyordum, seninle şakalaşıyorduk falan. mutfaktan tencere kapağı getirdiğimde yüzünün hali ve gülümsemen gözünün önünde gitmiyor... TANRIM!! ben bu satyırları yazarken saat şuan 03:09 ve sen internete girdin, selam verdim fakat hiç konuşmadın, geri gittin. sanırım bunu hakettim...bunun adı ne bilmiyorum, bu duygunun bi adı yok belki de ama tek bildiğim uzun zamandır kendimi bu kadar iyi hissetmemiştim. bunun için sana minnettarım, herşey çok güzeldi taaki bu geceye kadar....
ben 25 yaşında koca bir bebeğim... bu artık su götürmez bir gerçek. ama zaten bu doğanın kanunu değilmidir ki, insan yaşadığı bi çok acıdan ders almaz. bende öyleyim işte, sanki o boktan bir ayı yaşayan ben değildim. ama artık şunu iyice anlıyorum, ben sevmeye yeteneksizim. ama bu bir özür değil hayat beni bu hale getirdiyse bu tamamiyle hayatın sorumluluğu, ben yine, beni sadece Tanrı'nın yargılamasına izin vericem. herneyse, uzun lafı kısası sanırım seni de kaybettim ben... bu ne ilk kaybedişim, ne de son olacak biliyorum. ama bildiğim tek birşey var, şu dünyada anlaşıldığını hissetmekten daha güzel birşey yok. beni anladığın için çok teşekkür ederim, beni dinlediğin, beni güldürdüğün, bana bu satırları yazmama sebep olduğun, bana yaşattığın bütün bu duygular için çok teşekkür ederim. arkadaşım, dostum, aynadaki yansımam, dertlerimi dinleyenim, artık her kimsen... çok teşekkürler, keşke bu kadar kısa sürmeseydi biraz daha kalabilseydin hayatımda bunu o kadar çok isterdim ki...
PİŞMANLIK TADINDAKİ GÖZYAŞLARI....
-
- Üye
- Mesajlar: 40
- Kayıt: Perşembe, Aralık 10, 2009 13:09
- İsim: kaan
- Konum: Eskişehir