kaygılı akşamlara kollarını açıp
karanlığı kucaklayınca bakışların
odalara dolan sesinle başlardı mut
televizyonda hicrandan dem...ne gam...
saçlarının ortadan ayrılışında kakül
kimi zaman tommiks kimi zaman göksel arsoy
kahkahalarınla depreşen pazarlara uzanır
varoş kokulu yoksulluğundaki ustalık...hüzzam...
düzenin olmadıydı yıllar içinde hiç...düşün...
kendine ait bir derinliğe vaktin...rakıdaydın...
giydiğin elbiselerle kendine biçtiğin dünyanda
en çok "hay senin" der gibi dolaşan gülüşün...
sarı denizlerde yüzdüğünü görürdüm rüyalarımda
maviler bizim olsundu...şehirler arası atlaslarla
ve yıllar sonra masa başı sohbetlerine kadar indik
maviler yetmedi sarılarımıza...ama yitmedik...
sen mevsimleri aşılmış sürgünlerde öğrendin
dişlerini kara gömdün soğuk odalarda sınandı sabrın
umursamazdın zamanı ölümü öğrenmeden öldün
ne eğri ne dik...sıradan her insan gibi...kırık dökük...
ilk kahramanımızdı öğle sonlarının yakışıklı gölgesi
bu bende hep sırım gibi uykusuz bir ağustosun sonunda ıpılık
sıkıntıya buruşuk kitaplar gibi bakıp çoğalan hüznünden
en çok gitmeyi öğrendik...gittin...gittik...
kağan işçen...
Sonu Değişik Olmalıydı Aslında
-
- Takımdan
- Mesajlar: 988
- Kayıt: Cuma, Ağustos 22, 2008 19:59
- İsim: kağan
- Konum: Adana