evlerim üst üste yığılı
temmuz da süpürmez ki sokakları
güneşle kırıştırır acımtraklığı öğlenin
türküler de eskir
annelerin yüzü buruşur
ayaklardan başlar iğnelenmek
üşümek caz yapar durur da
bir kez de güleyim demez istanbul...
martı sokak aralarında kaybolur
unuttuğum mektuplar gibidir o anın tüm şakası
toprağın kokusunun genzimi yakması gelir aklıma
uzak yüzlere dalıp gider sesten ışıktan da hızlı
onun kokusunu hep bir başkasında bulabilmek utkusu
yalnızlığı soluğunu keser
kesmez yalnızlığını
bir kez de geleyim demez istanbul...
akşam gölgeleri doluşur saçlarıma
duraklar yokuş yokuş
ağaçlar saymakla bitmez
iskelelelerde mahşer edası
her kıpırtı bir kovuğa girmek telaşında
kenar semtlerde tın olmaz bu saatlerde ve
hafif bir terle uzandığım son kapının ardında
bir kez de olayım demez istanbul...
kağan işçen...