Dün rastladım bu yazıya arkadaşlar eski bi yazı.Paylaşmak istedim sizinle.
Feridun Düzağaç Şarkılarındaki ‘İkinci Ben’: Özdemir Asaf
Has bir şairle anlamlı kariyeri olan bir müzisyeni aynı satırlarda buluşturma fikri bir anlatıcı olarak beni eski yıllara ve o yılların puslu anılarına götürdü. Aynı zamanda da, ‘Şiir Dünyası’ programının yapımcısı ve sunucusu merhum Necdet Evliyagil’in şahsına münhasır okumalarını anımsamaya ve onun dilinden şiir dinlemenin artık çok uzaklarda kalan hüzünlü erişilmezliğine.
Massimo Troissi’nin Il Postino’da (Postacı) Neruda’ya olan düşkünlüğü gibi şiiri ve şairi sevmekle başlayan, kendi yaşamına ve sanatına şiirin bakışında biçim veren her gönül insanı için mutlaka bir Evliyagil vardır!
Şiirin vurduğu bir müzik adamı olan Feridun Düzağaç ilk kez izlediğim canlı performansında böylesi mistik düşüncelerle karşıma çıktı bir ılık Beyoğlu akşamında. Her iki balkonu tıka basa dolduran yüzlerce müzikseveri farkında olmadan şiirin agorafobik boşluğuna iten, sahnede depresif mizacı ile dikkat çeken Düzağaç’ın, kendisini dinlemeye gelenleri bir Özdemir Asaf şiirinin gittikçe derinleşen son dönem yalnızlığına kurban ettiği sırada aklıma gelenlerdi bunlar. Tahlil abartılı görünse de sadece albüm isimlerini hatırlatarak bile, ifade etmeye çalıştığım gerçeğe ne kadar yaklaştığımızı görelim: Beni Rahatta Dinleyin, Köprüden Önce son Çıkış, Tüm Hakları Yalnızlığıma Aittir ve Orjinal Altyazılı. Ve bütün bu albümleri yaylılardan oluşan büyük orkestra eşliğinde bir araya getiren en son çalışma: ‘Uzun Uzun Feridun Düzağaç’ (‘Ben Kısaca F.D.’ şarkısına ironik bir gönderme!)
Hayatın ve kendi iç uzayının karmaşasını anlattığı bu albümler, sözleri açısından Türk edebiyatında özel yeri olan Özdemir Asaf’ın yoğun etkisini ve onun şiirindeki iç sesin büyüsünü hatırlatıyordu konser boyunca. Feridun Düzağaç müzisyen değil de, anladığımız biçimde bir şair olsaydı eğer; Evliyagil onu nasıl açımlardı dersiniz?
2007’de müzikteki 20. yılını kutlayacak olan Feridun Düzağaç, ilk albümü Beni Rahatta Dinleyin’de yarım yamalak sözler ve öyle 40 dakikalık horlama sesleri bulunan kayıt cihazlarından filan uzak bir ön hazırlıktan sonra, önemli bir şairin ‘Lavinia’ adlı şiiriyle kurduğu bağ ile yola çıkar. Bu şiiri yanına alarak, (şairin ruhani desteğiyle de denebilir), önemli bestelere doğru yelken açar. Ana tema her iki sanatçıda da aynıdır: Yalnızlık. ‘Nenni’ adlı şarkısında yalnızlığın yavaş yavaş ayırdına varan bir bilge olma yolundadır; “Nenni nenni/ Şarkılar insanlara nenni/ Ben, hep ben, yalnız ben dedik/ Ham de yalnızlıktan şikayet ettik”. Sonra aşk yalanlarına ve oradaki kuşkulara bakar kırılganca; “Yalnızlıkların altında hep kuşkular yatıyor/ Kuşkular sensiz bensiz olamıyor”. ‘Paranoya’ adını taşıyan bu şarkının sözleri ‘Sevgili Öyküler’de rastladığımız gibi derincedir, derin anlamlara özenir yavaş yavaş; “Sevgi hikayene inanır mıyım dersin?/ Sigaramı yaksan boğulsak beraber…” ‘Beyaz’ dokunaklı bir şarkıdır. Kemalettin Tuğcu romanlarındaki yetimlerin safça hüznünü yansıtır. İçtendir; “Daha baba olmadan babamı yitirmişim…” İlk albümün isim şarkısı engin bir şairane cümle barındırır dizelerin içinde. Çarpıcı ve heyecan vericidir; “Ölüm ayrılıktan da zor/ Senin gibi ölünce.” ‘Köprüden Önce Son Çıkış’ birkaç imgelemle, hayata dair tuzakların içinde ve kendi iç huzursuzluğunda Feridun Düzağaç’ı anlamlar denizinin kurtuluşu olmayan anaforuna itmiştir artık. Döne döne dibe inmeye başlar. “Buralar soğuk, siyah, çirkin, karanlık/ Yani gelme/ Seviştiğimiz gecelerde kal.” ‘Kördüğüm’de bu çıkışsızlığı aşk ile avutur; “Ağlasam gizli gizli/ Gözyaşlarım sana değilmiş gibi.” Şarkı şarkıyı izler. Aşk hep yanında, yanı başındadır. Kendisiyle birlikte yavaş yavaş onu da çürümeye bırakır; “Yüreğim geniş yollarım dar/ Bana biraz yalan söyle bu gece ihtiyacım var.” Bu sözler ‘Unut Beni’ adlı şarkıdan. ‘Ay’ mucizevi bir aydınlıktır onun şarkıları içinde. Hele de; “Tut elimi göğe koy/ ellerim mavi olsun” dizesi. Sonra birdenbire uyanarak duruma dışardan bakan bildik ve piyasaya gönderme yapan matrak laflar eder; “Bilmem nedendir popçu olamadım/ Aradım durdum imaj bulamadım.” Diğerlerine göre çıtası yüksektir basit şeyler için yazdıklarında bile. ‘Aşkın E Hali’ örneğinde bu yetenek daha bilgece ve ustacadır; “Aşk bu mu?/ Aşk acı mı?/ Acıtır mı, incitir mi?/ Aşk bunu bana yapmaya mecbur mu? “ Huylu huyundan vazgeçmez. Yalnızların şairleri hep yalnızlığı anlatırlar durup durup. Daha da bir kanatıp kanırtarak; “Denize yağmur düşerken/ Bitişleri ölüşleri sevdim”. Nefes almak gibidir şiir yazmak. Şarkı sözünü şiire, oradan da bir yudum nefese taşıyan bir ozan gibidir Düzağaç. Taşıdığı melankoli onu öyle sıkıca sarmıştır ki, yaralarının üzerine doladığı sargılar dahi kabuk bağlamıştır. Onlara ara sıra dokunur ve feryat eder. Kendi derisine dönüşmüştür sargıları. Onlar belki de hiç açılmayacaklar. “ Varsay ki yüreğim bu gece bir kuş/ İnandığım aşk yaşlı bir düş/ Sevdan çok uzakta bir karlı kış”. ‘Evimin Bir Odası’ adlı şarkıdan. Yollar, bir türlü varamadığı umutlarıdır; “Bir tebessüm isterim/ Yolun bittiği yerde”. Gözlerini kitlemiş, gitarı burnumuza sokan bir adam gibi yazar şarkılarını; “Kimse ayrılığa, ölüme, yağmura dur diyemedi!..” Sanki karanlıkta kalmış bir çocuk adamın kocaman serzenişine benzer. ‘Tüm Hakları Yalnızlığıma Aittir’ albümünde yer alır. Bu albüm aşkı yeniden çağırır. Son bir kurtuluş umuduyla. Ve kendinden arta kalanları bir kez daha toparlamak, onarmak için. Sevgi sözcükleri ardı ardına gelir. Hepsi de birbirine benzer ama kifayetsizdir; “İçimden şehirler geçiyor/ Her durakta duruyor inmiyorsun/ Seni en sıcak ben öperdim/ Ama sen bilmiyorsun.”, “Sen yaralarsın/ Yaralarımı da sararsın/ Hem öldürürsün/ Hem hayata bağlarsın”, “Buralardan gitme / Buralar gitsin sen gitme/ Gitmek çözecekse ve biri gidecekse/ Buralar gitsin sen gitme!” Sıra son albüme geldiğinde, ki adı; ‘Orijinal Altyazılı’dır. Şiir bir film kadar hızlı ve umarsızdır şarkı dizelerinde. Aşk başladığı yere geri döner; “Kendimi arıyorken/ Olmaktan korktuğum yerdeyim/ Sendeyim”. Büyük bir koroyla Yeni Melek Gösteri Merkezi’nde yankılanan son şarkı ‘Alev Alev’ bir serüvenin; şiirli bir adamın yaşam serüveninin, sözü müzikle çoğaltıp devleştirdiği bir eylem. Bireysel ama tek tek çoğalıp büyüyen, bulaşıp taşan kontrol edilemez bir coşkulanım. Kesinlikle barışçı ve kaynaştırıcı. Çünkü sahnede John Lennon gibi bir müzisyenden çok Özdemir Asaf gibi bir şair şarkı söylemekte. Gitar, rock müzik yapan diğer grup ve şarkıcıların şarkılarında olduğundan başka türlü sesler çıkarır. İsyankardan çok mahzun, kırılgan ve yalnızdır. Yalnızlığın ve çöküşün sesidir. Bir görüş yansıtır, bir iletisi vardır. Asaf’ın son dönemlerindeki kaçış ve umutsuzluk, Düzağaç’ın konser atmosferinde toplu olarak yeniden diriltilip öldürülür sanki. ‘Evrensel Ballad’ şiirinde Asaf’ın sesi olsa olsa bir Feridun Düzağaç şarkısı olurdu diye düşündürür. ‘Sen-ben’ ikilemi kadar biz-siz-onlar ayrımı da birlikte söylenen tüm şarkılardaki seslerle dağılır, yok olur. Kolay okunan, zor anlaşılan sağlam bir şarkı sözü karkası vardır o şarkıların. Aza indirgenmiş, müzisyende başlayıp dinleyicide bitmiştir. Şiirin işlevi gibi bizi kendimizle baş başa bırakır. ‘Akıl Gözü’nde, ‘Noktasız’da, ‘Aynanın Oyunu’nda Asaf neyse; ‘Cumartesi’de, ‘Hep Yalnız’da, ‘Tesadüfler’de Feridun Düzağaç odur. Birbirine geçmiş, tek olmuş ama aynı şeyleri farklı seslerle söyleyen büyük bir şiir adamıdır bu yalnızlık müziği.
Asaf’ın 1955’te yayımlanan ilk yapıtı, ‘Dünya Kaçtı Gözüme’ adını taşır. Bu konser; şimdilerde Ercan Durmuş’un ikinci filmi olan ‘Gece 11.45’te bir gazete toplayıcısını canlandıracak olan Feridun Düzağaç’la birlikte gözümüze kaçan dünyayı usulca oradan çıkarmak için düzenlenen iki saatlik tören gibiydi.
Muhteşem sesler sustuğunda büyük bir uğultuyla salonu terk ederken aklıma Özdemir Asaf’tan bir dize çakıldı; “Bir gün, herkes kendi bahçesine derlerse… hazır mısınız?!”
Şairane bir içe kapanışla iki sanatçı arasında gizli bir yarış başlasa, yalnızlıkta sizce kim kimi geçer?
Son şarkıda, en dipte olduğunu söylediği şarkıda “Aşk neymiş/ Sevmek yok/ Bu yüzden buğuludur/ Ama hep buğuludur/ Kıyısından yaşamayı seyrettiğim pencerem” diyen Düzağaç mı? ‘Sensiz de seni sevebiliyorum’u ilk diyen punç (içine konyak katılmış çay) meraklısı şair Özdemir Asaf mı?
Bu yarışı elbette büyük şair Asaf kazanacaktır. Yine de son cümleyi kendi jenerasyonumdan olan ve yaşama karşı gardını şarkılarla almayı seçen genç adam Feridun Düzağaç’tan seçmeyi daha yenilikçi buluyorum:
“Büyüdükçe adımlarım/ Küçüldü anlam…”
Necdet Evliyagil’in ruhu şad olsun….
Mustafa İRİ-Varlık Dergisi
Varlık Dergisi
-
- Dengesiz Üye(Banlı)
- Mesajlar: 97
- Kayıt: Salı, Kasım 22, 2005 11:09
- Konum: Balıkesir-Merkez
-
- Admin
- Mesajlar: 2107
- Kayıt: Perşembe, Haziran 3, 2004 21:31
- İsim: Ersin
- Konum: Giresun
-
- Üye
- Mesajlar: 57
- Kayıt: Perşembe, Ocak 12, 2006 15:37
- Konum: İstanbul
-
- Üye
- Mesajlar: 57
- Kayıt: Perşembe, Ocak 12, 2006 15:37
- Konum: İstanbul
-
- Üye
- Mesajlar: 311
- Kayıt: Pazar, Aralık 11, 2005 00:37
- Konum: Ankara
-
- Görevli
- Mesajlar: 509
- Kayıt: Çarşamba, Eylül 15, 2004 14:58
- İsim: güLşah
- Konum: İstanbul
arkadaşlar, gereken her yere yazıyorum, bıkmadan yazmaya da devam edeceğim!...sade yazdı:nolurrr biri cevap yazsın
bu film çıktı mı yada nezaman çıkcak??
burası bir forum!.. birçok konuda başlıklar var ama sizler eski başlıkları hiç okumadan aynı şeyleri yazıp yazıp duruyorsunuz yaa!.. sadece feridun düzağaç panosunda 5 sayfa dolusu başlık var. dikkat etmemiş olanlar varsa hatırlatayım... sadece önünüze çıkan ilk sayfadan ibaret değil buraya yazılanlar...
sade, o film gösteridi ve vizyondan kalktı aylar önce... konu başlığı aşağıda
about154-0-asc-0.html
eğer "çıktı mı" diye bahsettiğin vcd veya dvd ise de, yine konu başlığı aşağıda.. burası değil bunun yeri...
about2149.html