Seçmeden almak,bakmadan görmek,bilmeden konuşmak…
Saklı zamanlarda düşünmekte korkmak,sahi
korkmamak düşünmekten ağlamak kadar…
Bilmek bilmeden,ağladığında güldüğünde…
Cahil kelimeler arasında çıkış aramak,gözyaşlarınla
Hüküm elden gidince,aklı unutmak
Aptalların senfonisinde bir tını olarak kalmak.
Sen buna mahkumsun…
ama tek değilsin bunu bil istedim…
eğer aşk yakmaksa kendinden başkasını
-
- Üye
- Mesajlar: 36
- Kayıt: Cumartesi, Ekim 25, 2008 12:34
- İsim: ibrahim
- Konum: Yurt Dışı
-
- Üye
- Mesajlar: 36
- Kayıt: Cumartesi, Ekim 25, 2008 12:34
- İsim: ibrahim
- Konum: Yurt Dışı
Re: eğer aşk yakmaksa kendinden başkasını
tepki çift haneli asal sayı gibi girdimi adamın içine ne bölünür başkasıyla, ne çarpıldgında ümit verir sonucu.Ama tepki de bir güzelliktir. tıpkı pi sayısı gibi herkes 3.14 bilir, ne işe yaradığı mühim değildir,nerden geldiğide hayatı pi sayısının hassasiyetiyle yaşayıp virgülden sonraki ayrıntıları görenlerle bu ayrıntılara yorum yapanlar arasında geçmekte.
velhasıl ermek bazen bozulmaya gebedir.ya görüp unutacaksın ,yada unutmayıp sögüt altında gülümsemeye devam edeceksin.Herkes arafın çocuklarından olmaz.
velhasıl ermek bazen bozulmaya gebedir.ya görüp unutacaksın ,yada unutmayıp sögüt altında gülümsemeye devam edeceksin.Herkes arafın çocuklarından olmaz.
-
- Üye
- Mesajlar: 36
- Kayıt: Cumartesi, Ekim 25, 2008 12:34
- İsim: ibrahim
- Konum: Yurt Dışı
Re: eğer aşk yakmaksa kendinden başkasını
İnsanoğlu sinek ısırığını,o kadar büyütür büyütür kendi buhranları köşe başında karşısına çıktıgında,kendi dahi ondan korkar.yapay sıkıntıların hayal elbiseleri,birde etrafta bu kadar bohem adam olunca birşeylere gereklilik duyuyor nedense bir sıkıntı elbiseside kendine kendi giydirmek istiyor.ölmek,varolmak,sonra düşünceler ağırlaşınca kurtulmak için kaçmak ,hep aynı helezonda hep aynı agıtlarla büyütmek nefsi ve ruhu...
sonra gelsin
stop crying your heart out
gitsin
İ love you and i ll kill you but i love you forever...
küfür menbaından en bakir küfürlerle geldim kapına,abı hayatla yıkasan ne değişir diyen bir zihniyetin kapı bekçisiyiz.
gerisi bayat nefis ve ruh edebiyatı,zira hala ölüyüz.
Canlılara da eyvallah
sonra gelsin
stop crying your heart out
gitsin
İ love you and i ll kill you but i love you forever...
küfür menbaından en bakir küfürlerle geldim kapına,abı hayatla yıkasan ne değişir diyen bir zihniyetin kapı bekçisiyiz.
gerisi bayat nefis ve ruh edebiyatı,zira hala ölüyüz.
Canlılara da eyvallah
-
- Üye
- Mesajlar: 36
- Kayıt: Cumartesi, Ekim 25, 2008 12:34
- İsim: ibrahim
- Konum: Yurt Dışı
Re: eğer aşk yakmaksa kendinden başkasını
İŞTE BEN BİR FİRARİ EBABİL İDİM, YAKALANIP; YORGUN ALINLARA DELİCE DÜŞLER ÇİZMEK İSTEDİM! BENİ ÇABUCAK ANLAMAK İSTEMEYİN NE OLUR!
-
- Üye
- Mesajlar: 36
- Kayıt: Cumartesi, Ekim 25, 2008 12:34
- İsim: ibrahim
- Konum: Yurt Dışı
Re: eğer aşk yakmaksa kendinden başkasını
"Taç yüz karasını pırıltılarla gizlediği için kutsal!" Bu Ülke 284
"Altınlarını cam karşılığı dağıtan kızılderiliyi hiçbir zaman gülünç bulmadım. cam, altından çok daha asil. İsrail peygamberlerinden beri lânetlenmiş bir maden, altın. Adı, tarihin bütün cinayetlerine karışmış. Pıhtılaşmış kan, insan kanı. Cam güzel, çünkü kirli bir mazisi yok. Cam güzel, çünkü kalbi var, kırılıverir."
''İzmler idrakimize giydirilmiş deli gömlekleri, itibarları da menşelerinden geliyor hepsi de Avrupalı!''
"Derisine zincirli bir ruh olmamalı bizimki..."
-cemil meriç
"Altınlarını cam karşılığı dağıtan kızılderiliyi hiçbir zaman gülünç bulmadım. cam, altından çok daha asil. İsrail peygamberlerinden beri lânetlenmiş bir maden, altın. Adı, tarihin bütün cinayetlerine karışmış. Pıhtılaşmış kan, insan kanı. Cam güzel, çünkü kirli bir mazisi yok. Cam güzel, çünkü kalbi var, kırılıverir."
''İzmler idrakimize giydirilmiş deli gömlekleri, itibarları da menşelerinden geliyor hepsi de Avrupalı!''
"Derisine zincirli bir ruh olmamalı bizimki..."
-cemil meriç
-
- Üye
- Mesajlar: 36
- Kayıt: Cumartesi, Ekim 25, 2008 12:34
- İsim: ibrahim
- Konum: Yurt Dışı
Re: eğer aşk yakmaksa kendinden başkasını
Durmak zor gelir insana hep hareket halindeyken,durana da hareket etmek.Zor gelen arzular mı yoksa istekler mi onuda tam çözebilmiş değilim...
Sanma asude güzel,sanmak hataların en büyüğüdür.Sanırsın gördüğünü ama bakmazsın,Sanırsın üzüldüğünü oysa kendine acımaktasındır,Sanırsın öldüğünü ama hala nefes almaktasın...
sanırsın seviyorum oysa sevdiğin sadece kendindir.
Sen bencil bir sosyal hayvansın canım sevgilim.
Sanma asude güzel,sanmak hataların en büyüğüdür.Sanırsın gördüğünü ama bakmazsın,Sanırsın üzüldüğünü oysa kendine acımaktasındır,Sanırsın öldüğünü ama hala nefes almaktasın...
sanırsın seviyorum oysa sevdiğin sadece kendindir.
Sen bencil bir sosyal hayvansın canım sevgilim.
-
- Üye
- Mesajlar: 36
- Kayıt: Cumartesi, Ekim 25, 2008 12:34
- İsim: ibrahim
- Konum: Yurt Dışı
Re: eğer aşk yakmaksa kendinden başkasını
The Eyes of Truth
are always watching you.
In the distance the mirage stands out like horses and cattle.
Very glad to see my beloved son.
I look at myself
I feel myself
I see the children
I am a child!
are always watching you.
In the distance the mirage stands out like horses and cattle.
Very glad to see my beloved son.
I look at myself
I feel myself
I see the children
I am a child!
-
- Üye
- Mesajlar: 36
- Kayıt: Cumartesi, Ekim 25, 2008 12:34
- İsim: ibrahim
- Konum: Yurt Dışı
Re: eğer aşk yakmaksa kendinden başkasını
Buralar bizim değil,ki olsaydı göçmezdik anadoluya…
Herkes bir hesap içinde,dil ile bel arasında gidip gelmekte nefis mahzeninde.
Vefa,serzeniş nidaları geceleri rahatsız etmekte benliğimi,ellerim boşlukta asılı hep düşünmekte bedendeki hikmetini…
Kul kelimesi burda başka anlamlar içeriyor,
Zekanın zekatını vermek gerek,ruhun fesada uğramaması için…
Hep içinler bir nedene bağlı herkes bir noktada haklı,konuda haklı olanlar da paragraf başlarında ayırmış yollarını cümlelere takılmış olanlarla..
Bizde noktalara anlam yüklemeye çalışıyoruz:)
Vay Halimize…
Herkes bir hesap içinde,dil ile bel arasında gidip gelmekte nefis mahzeninde.
Vefa,serzeniş nidaları geceleri rahatsız etmekte benliğimi,ellerim boşlukta asılı hep düşünmekte bedendeki hikmetini…
Kul kelimesi burda başka anlamlar içeriyor,
Zekanın zekatını vermek gerek,ruhun fesada uğramaması için…
Hep içinler bir nedene bağlı herkes bir noktada haklı,konuda haklı olanlar da paragraf başlarında ayırmış yollarını cümlelere takılmış olanlarla..
Bizde noktalara anlam yüklemeye çalışıyoruz:)
Vay Halimize…
-
- Üye
- Mesajlar: 36
- Kayıt: Cumartesi, Ekim 25, 2008 12:34
- İsim: ibrahim
- Konum: Yurt Dışı
Re: eğer aşk yakmaksa kendinden başkasını
Klasik zamanların aşk u alaka bahsinde bugünden farklı olarak iki husus dikkat çekicidir: İlki, gizlilik; ikincisi de edep.
“Yalnızca bir türlü aşk vardır; ama taklitleri binlercedir.” diyen bilgenin sözüne bakılırsa İlahi, tasavvufi, platonik veya beşeri olsun bütün aşkların temeli aynı nurdan beslenir. Aşıkın gözünden başka herkese gizli olan o nurun, aşka adanmış bütün gönüllerde bir saygı ve ihtiram hissi doğuracağı tabiidir.
Aşkın muhtelif boyutlarında ortak olan bu gizlilik ve edep hissi, ister istemez atalarımıza ait beşeri aşka da yansımış ve aşıka özgü bir tavır geliştirilmesine yol açmıştır. Aşkın kayda geçirilmemiş yasası demek olan bu tavır, daha ziyade aşıkı ilgilendirir. Aşık, sevdiği insanın adına halel getirmemek için sevda bahrinin merkezine kendisini koyar ve aşkın bütün acılarına talip olur. Ona göre aşk, her şeyden evvel bir sır -ki bu uğurda ser verilir- olup neticesi de elemdir. Elem çekmeyince -ki o da aşkın yegane gıdasıdır- aşk, yalnızca bir ilgi olarak kalır. Elemin ibtidası, içe yönelmek, başkalarından ayrı bir hayal dünyası kurup orada sevgiliyle birlikte olmaktır. Buna ister melal diyelim, ister melankoli, her hal ü karda aşkın yolu bir özgelikten, ayrıcalıktan ve dolayısıyla gizlilikten geçer. Aşık, sevgilinin haberi olsun yahut olmasın, kendi kozası içinde medd ü cezirler yaşadıkça, aşkı ve dolayısıyla özlemi artacak ve sevgili uğruna can-fedaya kadar gidecektir.
Şimdilerin telefonlu, randevulu ve uluorta aşklarına nazaran kadim zaman aşıklarının yegane vuslat zevkleri, sevdiklerini teşehhüd miktarı görmekten ibarettir. Bazan bir çarşı-pazarda, bazan bir sokakta, bazan bir tanıdığın evinde vs. sevdiği insanı bir kerre görebilmek ve eğer mümkün ise -bir hareket, bir bakış, bir mektup, bir çiçek, bir mendil vs. ile- halini ona anlatabilmek, onun için yaşanabilecek en büyük aşk macerasıdır. Artık saba yeli sevgilinin kokusunu getirmeye, mehtap onun nurunu taşımaya, nağmeler onun sesini taklid etmeye, çiçekler ondan renk çalmaya başlayacak ve aşık, çevresindeki her şeyde onu görmeye, hissetmeye, duymaya başlayacaktır. Gözünün önündeki her şey sevgilinin bir hayalinden, daha doğrusu sevgili bir hayalden ibarettir artık. Zaten istese de hakikatini görmesi, konuşması mümkün değildir. Çünki içinde yaşadıkları İslam toplumunun genel ahlak ölçüleri buna müsaade etmez. Aşık, sevgilisini ancak, “Küçüksu’da gördüm seni / Gözlerinden bildim seni” diyebilecek kadar tanır.
Bir aşık için, değil bir arkadaşına sevgilisinden bahsetmek, sevgili adının başka bir dudaktan duyulması bile tahammül edilmez acıları getirir. Bu da yine aynı toplumsal yapının ahlak ölçüleriyle izah edilebilir. Bu bakımdan eski aşıkların sevgililerine nezaketin son perdesinden “Sana ey canımın canı efendim / Kırıldım küstüm incindim gücendim” diye sitem etmelerini bile cür’etkarlık kabul eden o anlayış ile şimdilerin adına aşk evliliği denilip de bir yıl sonra küfürler, kavgalar, sille-tokat trajedilerle sona eren birlikteliklerini aynı aşkın görüntüleri kabul etmek çok zordur.
Eski aşkları asil yapan, sanırız biraz da aşk u alakanın gizliliği ve daima edep sınırlarında kalmasıymış. Hani senedisahih olmasa da bir hadis-i şerifte buyurulmuştur ya: “Aşık olup da aşkını gizlemekle beraber iffetini muhafaza ederek ölen, şehittir.” Bu bakımdan Şark’ın klasik aşıkları, şimdilerin “Nereni nereni..” ile başlayan şarkılarla ilan-ı aşk eden gençlerine göre birer aşk şehididirler.
“Yalnızca bir türlü aşk vardır; ama taklitleri binlercedir.” diyen bilgenin sözüne bakılırsa İlahi, tasavvufi, platonik veya beşeri olsun bütün aşkların temeli aynı nurdan beslenir. Aşıkın gözünden başka herkese gizli olan o nurun, aşka adanmış bütün gönüllerde bir saygı ve ihtiram hissi doğuracağı tabiidir.
Aşkın muhtelif boyutlarında ortak olan bu gizlilik ve edep hissi, ister istemez atalarımıza ait beşeri aşka da yansımış ve aşıka özgü bir tavır geliştirilmesine yol açmıştır. Aşkın kayda geçirilmemiş yasası demek olan bu tavır, daha ziyade aşıkı ilgilendirir. Aşık, sevdiği insanın adına halel getirmemek için sevda bahrinin merkezine kendisini koyar ve aşkın bütün acılarına talip olur. Ona göre aşk, her şeyden evvel bir sır -ki bu uğurda ser verilir- olup neticesi de elemdir. Elem çekmeyince -ki o da aşkın yegane gıdasıdır- aşk, yalnızca bir ilgi olarak kalır. Elemin ibtidası, içe yönelmek, başkalarından ayrı bir hayal dünyası kurup orada sevgiliyle birlikte olmaktır. Buna ister melal diyelim, ister melankoli, her hal ü karda aşkın yolu bir özgelikten, ayrıcalıktan ve dolayısıyla gizlilikten geçer. Aşık, sevgilinin haberi olsun yahut olmasın, kendi kozası içinde medd ü cezirler yaşadıkça, aşkı ve dolayısıyla özlemi artacak ve sevgili uğruna can-fedaya kadar gidecektir.
Şimdilerin telefonlu, randevulu ve uluorta aşklarına nazaran kadim zaman aşıklarının yegane vuslat zevkleri, sevdiklerini teşehhüd miktarı görmekten ibarettir. Bazan bir çarşı-pazarda, bazan bir sokakta, bazan bir tanıdığın evinde vs. sevdiği insanı bir kerre görebilmek ve eğer mümkün ise -bir hareket, bir bakış, bir mektup, bir çiçek, bir mendil vs. ile- halini ona anlatabilmek, onun için yaşanabilecek en büyük aşk macerasıdır. Artık saba yeli sevgilinin kokusunu getirmeye, mehtap onun nurunu taşımaya, nağmeler onun sesini taklid etmeye, çiçekler ondan renk çalmaya başlayacak ve aşık, çevresindeki her şeyde onu görmeye, hissetmeye, duymaya başlayacaktır. Gözünün önündeki her şey sevgilinin bir hayalinden, daha doğrusu sevgili bir hayalden ibarettir artık. Zaten istese de hakikatini görmesi, konuşması mümkün değildir. Çünki içinde yaşadıkları İslam toplumunun genel ahlak ölçüleri buna müsaade etmez. Aşık, sevgilisini ancak, “Küçüksu’da gördüm seni / Gözlerinden bildim seni” diyebilecek kadar tanır.
Bir aşık için, değil bir arkadaşına sevgilisinden bahsetmek, sevgili adının başka bir dudaktan duyulması bile tahammül edilmez acıları getirir. Bu da yine aynı toplumsal yapının ahlak ölçüleriyle izah edilebilir. Bu bakımdan eski aşıkların sevgililerine nezaketin son perdesinden “Sana ey canımın canı efendim / Kırıldım küstüm incindim gücendim” diye sitem etmelerini bile cür’etkarlık kabul eden o anlayış ile şimdilerin adına aşk evliliği denilip de bir yıl sonra küfürler, kavgalar, sille-tokat trajedilerle sona eren birlikteliklerini aynı aşkın görüntüleri kabul etmek çok zordur.
Eski aşkları asil yapan, sanırız biraz da aşk u alakanın gizliliği ve daima edep sınırlarında kalmasıymış. Hani senedisahih olmasa da bir hadis-i şerifte buyurulmuştur ya: “Aşık olup da aşkını gizlemekle beraber iffetini muhafaza ederek ölen, şehittir.” Bu bakımdan Şark’ın klasik aşıkları, şimdilerin “Nereni nereni..” ile başlayan şarkılarla ilan-ı aşk eden gençlerine göre birer aşk şehididirler.