ben yıllardır kimseyi eklemedim onun gibi zihnime, oturup ağladım bile şarkılarında anlattığı hallerine..
bilmem ki; sevgi dedi ağladım, gitti dedi ağladım..
anlatmak istediğim kendimi ne kadardır biliyorum bilmiyorum ama bildim bileli hep ona ağladım şarkılarında enterese etsin etmesin beni; ağladım
şimdi bi adam çıktı evet ismi emre aydın; kıyaslamak gibi bi niyetim yok adımdan da anlaşılacağı gibi..
sölemek istediğim yıllardan sonra ben ilk defa bi insana bu kadar yaklaştım; benimsedim..
evet emre aydın dan bahsediyorum..
feridunist olarak merak ediyorum sadece dinleyenler için emre aydın' ın yerini feridunseverlerde!
ilk dediğim gibi kıyaslamak değil niyetim, sadece merak diyelim..
Feridun ve emre aydın
-
- Üye
- Mesajlar: 26
- Kayıt: Cumartesi, Mart 18, 2006 16:58
- Konum: Ankara
-
- Banlanmış Üye
- Mesajlar: 325
- Kayıt: Cuma, Eylül 29, 2006 17:59
- Konum: İstanbul
Re: Feridun ve emre aydın
ben de severim emre aydın ı albümdeki bebeğim şarkısı çok güzel
-
- Üye
- Mesajlar: 589
- Kayıt: Perşembe, Ağustos 10, 2006 19:30
- İsim: Aslı
- Konum: İstanbul
Re: Feridun ve emre aydın
alternative rock dinleyicisi olarak iki isimden vazgeçmem asla.. feridun düzağaç ve şebnem ferah... ancak emre aydın müzik dünyasına girdi gireli bu sayı üçe çıktı kendimi buldum resmen emre aydın'da ( şebnem ferah ve feridun düzağaç 'ta olduğu gibi) f.d. ve emre aydın hayatımdan kesitler almış da üstüne beste yapmışlarr sanki... -ki bir çoğumuz böyle düşünüyodur eminim - ikisinin de şarkıları yeri geliyo canımı yakıyo, yeri geliyo neşelendiriyo,yeri geliyo üzüyo, yeri geliyo umutlandırıyo... artık vazgeçemediğim, benimsediğim 3 isim: feridun düzağaç, emre aydın, şebnem ferah... hepsi de iyi ki varlar...
-
- Üye
- Mesajlar: 217
- Kayıt: Cumartesi, Eylül 23, 2006 13:14
- İsim: hayat
- Konum: İstanbul
Re: Feridun ve emre aydın
arkadaşlar şahsi fikrim: bizler yalnızlığı fazla benimsemiş insanlar olarak; emre aydın ı da çabuk aldık benliğimize...
emre aydın son yıllarda içimi titreten, derinime inen bir adam... (şarkılarıyla)
feridun düzağaç bugüne kadar gördüğüm en mütevazi insan.. onun yeri tabii ki ayrı : )
emre aydın son yıllarda içimi titreten, derinime inen bir adam... (şarkılarıyla)
feridun düzağaç bugüne kadar gördüğüm en mütevazi insan.. onun yeri tabii ki ayrı : )
-
- Yeni Üye
- Mesajlar: 8
- Kayıt: Perşembe, Kasım 23, 2006 17:05
- Konum: Sakarya
Re: Feridun ve emre aydın
emre aydın'a sözüm yok ama bence feridun düzağaç ile tarzları çok farklı, örneğin Feridun'un şarkılarında hiçbir zaman "o" kişiye karşı bir sitem göremezsiniz ama Emre Aydın'da bu var hem de birçok şarkıda var...
bunu söylerken Emre Aydın yanlış yapıyor demiyorum veya Feridun için bunu söylemiyorum ama aralarında fark var, tarzlarında fark var...
bunu söylerken Emre Aydın yanlış yapıyor demiyorum veya Feridun için bunu söylemiyorum ama aralarında fark var, tarzlarında fark var...
Re: Feridun ve emre aydın
Emre Aydın'la Feridun Düzağaç tan bahsetmişiz bu başlıkta...
Emre aydın aksiyon dergisiyle güzel bir ropörtaj yapmış. Feridun Abi'den de bahsetmiş sağolsun...
Fiyakalı yalnızlığın sakin çocuğu ....
Son haftalarda hangi müzik kanalını açsanız, karşınıza Şebnem Dönmez’in narsist bir kadını oynadığı ve kendi kendisine mektuplar yazacak kadar işi ileriye götürdüğü kliple karşılaşıyorsunuz. Ama ters giden bir şey var. Klip devam ederken, “Bu kez pek bir afili yalnızlık...” diyen heyecanlı sesin sahibi Emre Aydın bir saniye bile ortalıkta görünmüyor. Kendisini takip eden büyük bir dinleyici kitlesini “muradına erdiren” 25 yaşındaki genç şarkıcıyı, müzikle yakından ilgilenenler 6. Cadde grubundan hatırlıyor. İstiklâl’de yürürken yanından geçtiğiniz müzik marketlerden yükselen şarkılarının yanı sıra, etrafınızda bitiveren bir cep telefonu melodisinde bile karşınıza çıkabiliyor Emre Aydın’ın sesi. “Süründürse de öldürmeyen” pek afili yalnızlığın, bugünlerde en çok satan albümün, en çok dinlenen şarkının görünmeyen başaktörünü merak edip sesine kulak verdik. Sıra dışı bir sanatçı izlenimi veren Emre Aydın kendisiyle ilgili “önemli kayıtlar” düştü Aksiyon’a. Bu arada, bilmeyenlerin dikkatine... Afili, “çalımlı, fiyakalı” anlamını taşıyor.
- Sembolizmi sıklıkla kullanıyorsun. “Sil gözünün yalnızlıklarını”, “Kaybettim bugün kendimi, hükümsüzdür” vs… Kelimeleri sembollere saklamanın, kendini saklamak istemenle ilgisi olabilir mi?
Sadece yeni dönem rock müzikte, alternatif müzikte değil, edebiyatın içinde de İkinci Yeni akımının getirdiği bir şey aslında bu. Ben o tip metaforlara, simgelere başvursam dahi, yalın bir anlatım kullanıyorum. Dinleyici olarak çok kapalı şeylerden hoşlanmıyorum.
-Afili bir yalnızlıktan bahsediyorsun; ama şarkıların biraz da kendini bencilleştirdiğin, kendini kendine sakladığın hissi veriyor.
Evet. Zaten albümde “Evet, kendimi kötü hissediyorum. Depresyona yakınım. Yalnızlıktan çok bunalmışım. Ama sürünmüyorum.” durumu var.
-Acılarınla dalga geçebilecek kadar olgunlaştın mı?
Kusurlarımla dalga geçiyorum. Ama acılarımla dalga geçecek kadar olgunlaşmadım galiba.
-Türkiye’deki rock dinleyicisi, müzik kadar nitelikli sözlerin de peşinde. Leonard Cohen, Nick Cave, Bob Dylan ne kadar rağbet görüyorsa, Feridun Düzağaç, Mazhar Alanson, Bülent Ortaçgil gibi isimler de o kadar çok dinleniyor. Senin ufkunda da bu limanlar var mı?
‘Melodisi belli olsun diye’ söz yazıldığını hissettiğim vakit o albümü bir daha dinlemem. Müzik tarihinin gelişimi de aslında bunu kanıtlıyor. Bob Dylan’dan Âşık Veysel’e, Nick Cave’e kadar bir şeyler anlatan isimler var. Bahsettikleriniz çok değerli isimler. İnşallah onlar kadar kalıcı olabilirim.
-En büyük derdin ne?
Bir sonraki albümü, bir öncekinden daha iyi yapabilmek.
-Kendinle ilgili?
Bazı şeyleri fazla düşünüyorum. ‘Birini incittik mi?’ diye çok düşünürüm. Onun dışında dağınığım biraz.
VARSA ŞİİR, YOKSA TARİH
-Yalnızlık hayatının neresinde duruyor? Sığınabileceğin bir noktada mı?
Yoğun bir günün ardından eve gidip en azından bir iki saat yalnız kalmak istiyorum. O bir kaçış galiba. Evde üç kişi kalıyoruz. Kapımı kapatıp yalnız kalmak istiyorum. Ama sürekli yalnız kalmaktan ve yalnız yemek yemekten hoşlanmıyorum. Gün içinde çok fazla ilişkimin olmaması beni rahatsız etmiyor yine de.
-Bugünlerden itibaren bu şansın pek yok. Birçok albüm ve klip listesinin zirvesindesin. Bu, yalnızlığını, kendinle başbaşalığını inkıtaya uğratır mı?
Biraz uğratıyor tabii. Gündelik telaş içinde çok fazla bir şeye vaktiniz kalmıyor. Bir ay önce hevesle bir kitap almıştım. Ona yeni başlayabildim.
-O kitap neydi?
Jön Türkler, İttihat ve Terakki üzerine. Edebiyat üzerine bir şeyler okumuyorsam eğer, popüler tarih okuyorum.
-Kimleri okursun?
Edip Cansever’i çok severim. İkinci Yeni şairlerinin neredeyse tamamını severim. Bir, Ece Ayhan’a alışamadım. Hâşâ, başarısız demek haddime değil. Şiirinin sesini alamadım henüz. Attila İlhan sevdirdi bana şiiri. Hece ölçüsüyle yazan belki de en büyük Cumhuriyet şairi. Üniversite yıllarında Bukowski’ler ve Nietzsche çevirilerinin üzerinde duruyordum.
-Şiirlerin ve şarkıların arasında ciddi bir ayrım var.
Çok doğru. Bence bu olması gerekiyor. İkisi çok başka şeyler bence. Tamam, ikisinde de söz yazıyorsunuz. Ama şarkı yazarken ister istemez hece ölçüsüne uymak zorundasınız. Melodi bunu diretir. Şiirde ister yapar, ister yapmazsınız. Müzikte nasıl ki ‘sound’ var, tınlama ve kapalılık-açıklık var. Şiirin de bu hassasiyetleri var. Şarkı yazmak daha zor; ama ikisini ayırmaya çalışıyorum.
-Şiirlerin daha dağınık duruyor. Şarkı sözlerini derleyip toparlayan yalnızca müzikal gücün mü? Yola müzikten mi, sözden mi çıkıyorsun?
Benim kafamda öncelikle tema vardır. Söz de, müzik de öncelik taşıyabilir. Ama daha şarkıyı yapmadan önce, ne hakkında yapacağımı biliyorum. Önce müziğini yaptıysam bile hangi kelimeleri kullanacağımı bilmiyorum; ama ne anlatmış olacağımı biliyorum. Şiirdeki dağınıklık biraz da sıkılmayla ilgili.
-Sence sözün müzik içindeki ağırlığı ne?
Yarı yarıya galiba. Hatta elli bire, kırk dokuz diyebiliriz. Söz olmasaydı, Âşık Veysel olmazdı. Besteler çok güzel; ama o düşük teknolojik şartlarda net kaydedilememiş. Bazen sazın ne çaldığı belli bile olmuyor. Ama öyle sözleri var ki… Ben hiçbirinin diğerinin önüne geçmemesine uğraşıyorum.
-Şiirlerini okuduğum zaman Bukowski’deki ‘kentli umursamazlığı’ dikkatimi çekti. Albümünde de bu var. Şiir dışında roman okur musun? Ve kimleri dinlersin?
Saplantılı olduğum bir grup yok. En çok Placebo’yu seviyorum. ‘Brit pop’ dinlerim. İsim vermek gerekirse Depeche Mode dinliyorum şu anda. Jay Jay Johanson severim. Alternatif grupları takip ediyorum. Türkçe en çok dinlediğim grup Vega’dır.
TÜRKİYE’DE POP MÜZİK OLSAYDI ‘POP ALBÜMÜ YAPTIM’ DERDİM
-Vega’dan Tuğrul Akyüz’le çalışmak, rahat hissettirdi mi?
Albümün kaydındaki ekip benim içimi her açıdan ferahlattı. Vega ve Gripin en çok dinlediğim gruplardır. Manga da çok başarılı bir gruptur. Edebiyatla ilgili olarak da abartılı bir Bukowski hayranlığım olmadı; ama her üniversitelinin okuduğu kadar okudum. Trevenian falan okudum. Umursamazlık değil de sinir durumu daha fazla galiba. Bukowski de aslında kızgın olduğu için umursamıyordur ya! Galiba şiirlere de kızgın olduğu için melankolik denebilir. Hatta umursamıyor değil de tersine, kızgın olduğu için umursamayan...
-Burada bir güç gösterisi mi var?
Esasında güçsüzlüğü örtme güdüsü de olabilir.
-Güçsüzlüğü anlatma iradesini göstermek başlı başına bir gücün ifadesi değil mi?
Evet, tam olarak böyle galiba.
-‘Afili Yalnızlık’ albümünün karakteristiği hakkında çok şey yazılıyor. Ama en önemlisi senin ne söylediğin. Bir pop-rock albümü bu. Türkiye’de sanat gelişmiş olsa buna pop albümü diyebilirim. Ama pop albümü dediğiniz zaman başka yerlere gidiyor. Çünkü insanların pop olarak tanıdıkları müzikler bambaşka. Bu albümde yeni bir elektronik akımı denedik. Yalnızlık albümü. Tematik bir albüm. Ben tamamen tüketmek istediğim şeyi yapmaya çalıştım. Müziğin en fazla beşinci dinleyişte algılanması taraftarıyım. O yüzden biraz rahat. Ama bu ucuzluk olarak algılanmasın.
SİSTEM ZORLUYOR DİYE ALBÜM ÇIKARMAM
-Senin tüketimin bir yana, dinleyicinin çabuk tüketeceği bir albüm yapmamışsın. İçi boş albümlerin satıldığı bir ortamda albümünün bu kadar çok satılmasına nasıl bakıyorsun?
Onu video klipe bağlıyorum. Video klipin sanatsal bir niteliği olduğunu düşünüyorum. Kısa film niteliğinde bir şey yaptık. Şebnem Dönmez’in oyunculuğu inanılmaz etkili oldu. Bir de ekibe bağlıyorum. İyi bir şey yapmışsanız, yerin yedi kat dibine gömseniz bile o bulunur. O endüstriyel bayağılık bizi kamçıladı. Mühim olan yirmi, otuz yıl sonra ömrümüz varsa oturup “O dönemin şartlarında yüzümüzü kızartmayacak, güzel şeyler yapabilmişiz” diyebilmek.
-Bu kadar erken ve bu kadar büyük rağbet göreceğini düşünür müydün?
Ben daha uzun sürer diye düşünmüştüm.
-Endüstrinin parçası olana dek, kendin için üretiyorsun. Ama parçası olduktan sonra var olan yapıyı da dikkate alman gerekiyor. Belki daha vahimi, belli bir sürede üretmek zorunda olman. Bu seni rahatsız edecek mi?
Senede bir albüm yapma gibi düşüncemiz yok. Sistem sizi zorluyor; ama ben hayatta içime sinmeden getirip de sunmam. 6. Cadde albümünü yaptığımız zaman 21 yaşındaydık. Dinlettiğimizde her kafadan başka bir ses çıkıyordu. Gördüm ki bu çok da anlamlı bir şey değil. Çünkü pazarın talebini bilmiyorum. Bu albümün şarkılarını ev arkadaşlarımdan başka kimseye dinletmedim.
-Feridun Düzağaç, 2003’te ‘Orijinal Altyazılı’ albümüyle popüler kültürün göbeğine oturunca, kemikleşmiş hayran kitlesi gibi kendisi de bundan rahatsız olmuştu. Senin de 6. Cadde’den ve internetten dinleyici kitlen var. Bu kitle popülerliğine tepki verdiğinde, sen de ‘Nerede yanlış yapıyorum?’ der misin?
Yok. Feridun Düzağaç’ın ciddi ciddi dinleyicisi ve gözlemcisiyim. Orada ayrılıyoruz. Feridun Düzağaç zaten popüler olmak için bir şey yapmadı. Çok güzel videolar çekildi ve o albüm iyi yerlere gitti. Ama aynı Feridun Düzağaç’tı. Popülerliğin onu etkilemesine gerek yoktu. Kemik kitlenin rahatsızlığı zaten bakidir. Onlar her şeye kızıyor. Çünkü onlar hakikaten sizi çocuğu, abisi gibi görüyor. Müdahaleciler. Ne yapsanız kızarlar. Mesela videomda yokum diye kızdılar. Ben, dinlediğim insan yalnızca ticari bir iş yaparsa rahatsız olurum
-Klipte olmamak senin fikrin miydi?
Yönetmenimiz Yon Thomas’ın fikriydi. Senaryo da ona aitti. Film o kadar güzel akarken, gitarla görünelim istemedik.
-Bu, seni gizemli bir kişiliğe büründürürken, programlara çıkarak kendini çabuk mu deşifre ettin sence?
Yoo, hiçbir hesap yapmadık, ‘emreaydin.org’ sitesi bir seneden beri var. Ondan önce 6. Cadde’nin web sitesi vardı ve 6. Cadde’yle yaptığımız albümün kapağında da vardım. Ama klibi dönmüyordu televizyonlarda. Saklanma gibi bir stratejimiz olmadı.
-Sing Your Song’daki birincilikten sonra herkes sizden bir patlama bekliyordu. O albüm çıktı; ne var ki tanınırlık ve tiraj açısından beklentilerin oldukça aşağısında kaldı.
Albüm çıktıktan bir ay sonra plak şirketimiz Universal kapandı. 6. Cadde’nin başına bir albümün başına gelebilecek ne kadar kötü şey varsa geldi. Çok da bekletilmiştik. Hiçbir şey basılmadı, promosyonu yapılmadı. Biz de okula geri döndük.
İZMİR’İN HÜZNÜ, İSTANBUL’UN BURUKLUĞU
-Üniversite hayatın İzmir’de geçmiş. Yalnızlığını demleyen faktörlerden biri İzmir olabilir mi?
İzmir’in öyle bir kimliği vardır. Hatay ve Göztepe’den sahile bakmak bile yeterlidir. İzmir’in bir havası vardı, İstanbul’un da başka bir havası varmış mesela. İzmir hüzünlüdür de, İstanbul buruktur.
-‘Afili Yalnızlık’ tematik bir albüm. Yalnızlık ve kendini bir arayış var. Ama bu arayıştan vazgeçip geçmişe sığınan bir yanın da var.
İster istemez hoşnutsuzluklardan bahsederken, geçmişe hep bir özlem vardır. Doğru tespit bence.
-Basamakları bu kadar hızlı çıkmaya başlarken, karşılaştığın dünya ile kurguladığın dünya arasında nasıl bir fark var?
Yaşamı kurgulamamaya çalışıyorum. Mümkün mertebe hepsinden kendimi soyutlamaya çalışıyorum. Arkadaşlarım aynı. Arkadaş sayım da azdır. Evimi de değiştirmeyeceğim. Mecidiyeköy’de üç arkadaş oturuyoruz. Biri gitarcım, biri de İzmir’den, üniversiteden beraber geldiğimiz arkadaşım. Kremalı bir beşerî topluluğun uzağındayım. Zaten yapım da buna çok müsait değil. Kokteyller peşinde koşturamam. Başka bir statüye de ait olmam. Ben mutluyken ‘Ne mutluyum’ diye şarkı yapacak biri değilim.
-Şöhreti bu kadar çabuk yakalamanın en kötü yanı kibrin baş belası hâline gelmesi. Seni dizginleyen mekanizmalar neler?
Ben işin mutfağını, müzikal yönünü daha çok düşünmeye çalışıyorum. Zaten çok düşünürüm bunları. Piyano edindim mesela. Vaktimi onunla geçiriyorum. Ufak ufak demo kaydetmeye başladık. Ben öbür tarafı unutuyorum zaten. Röportaj yapmazsam, farkında bile olmayacağım. Birisi gelip “Fena patladın oğlum.” diyor. “Gerçekten öyle mi?” diye soruyorum.
-İstiklâl’de yürüyebiliyor musun hâlâ?
Yürüyorum. Videomda yokum çünkü. Hakikaten müzik dinleyicisi tanıyor. İstiklâl’de fotoğraf çekimleri olduğu zaman, dikkatli bakınca fark ediyorlar. Hızlı yürüyerek sıyrılıyorum.
-İnternette patlayan şarkıcıların piyasaya çıktıklarında ayakta pek de kalamadıklarını görüyoruz. İnternette tanınıyor olmak, senin için dezavantaja dönüşür mü?
Döndü zaten. ‘Afili Yalnızlık’ şu anda internette en çok download edilen albüm. Bir de hitap ettiğimiz kitle, internet kullanan kitle. Oradan bir dezavantajımız var. Bu albümün her şarkısının arkasındayım. Sanatsal zevklerim açısından daha geri bir iş sunmayacağım.
-Albümün bütünlüğüne uyan, iyi bir cover seçimi yapmışsın. Umay Umay’dan dinlediğimiz ‘Hareket Vakti’ni seçme sebebin neydi? Diğer cover alternatiflerin nelerdi?
Şarkı, Barlas Erinç’in şarkısı. Umay Umay meşhur etmişti. Cover olacağı sonlara doğru belli oldu. ‘Üzerinde hiç oynanmasın’ diye düşünüldü. Bir tane Sezen Aksu şarkısı vardı aklımda. Sezen Aksu cover’ı çok yapıldı. ‘Yalnızlık Senfonisi’ni düşünmüştüm. Bayağı da aklımdaydı. Senfonik ve sert bir düzenleme düşünmüştük. Bunları söylemem ne kadar doğru onu da bilmiyorum. ‘Hareket Vakti’ benim seçimimdi ve dört tane farklı versiyon içinden bunu seçtik.
TEOMAN'A DEĞİL FERİDUN DÜZAĞAÇ'A BENZİYORUM
-Sana yönelik iki büyük eleştiri var…
‘S’ ve ‘ş’leri telaffuzum…
-Biri o, diğeri de gırtlak ve tavır itibarı ile Teoman’la benzerliğin.
Bunu kabul etmiyorum. Bence, mesela Feridun Düzağaç’a daha çok benziyorum. Kimse bunu söylemiyor. Söz ve müziğini kendisi yazması yönüyle Teoman benzerliğini kabul edebilirim. ‘Ş’leri telaffuzumla ilgili de kayıtta hataları telafi etme taraftarıyım her zaman. Konsere geldiklerinde “A, bu adam ‘ş’yi, ‘s’yi söyleyemiyor.” diyeceklerine şimdiden görsünler. Bunun için artikülâsyon kursuna gitmem gerek. Ama ben şikâyetçi değilim. Ben bu ülkede yerli ve artikülâsyon problemi olan beş büyük sanatçı sayabilirim.
-“İstenmiyor olmakla ilgiliyim.” diyorsun. Şimdi bu kadar istenirken, çelişkiler yaşıyor musun?
Bu, duruşunuzla ilgili. İnternet sitesinde bana ulaşanların çoğunun ‘Emre abi’ diye seslenmesinden çok memnunum. Oradaki ‘isteniyor olmak’ rahatsız etmiyor.
Emre aydın aksiyon dergisiyle güzel bir ropörtaj yapmış. Feridun Abi'den de bahsetmiş sağolsun...
Fiyakalı yalnızlığın sakin çocuğu ....
Son haftalarda hangi müzik kanalını açsanız, karşınıza Şebnem Dönmez’in narsist bir kadını oynadığı ve kendi kendisine mektuplar yazacak kadar işi ileriye götürdüğü kliple karşılaşıyorsunuz. Ama ters giden bir şey var. Klip devam ederken, “Bu kez pek bir afili yalnızlık...” diyen heyecanlı sesin sahibi Emre Aydın bir saniye bile ortalıkta görünmüyor. Kendisini takip eden büyük bir dinleyici kitlesini “muradına erdiren” 25 yaşındaki genç şarkıcıyı, müzikle yakından ilgilenenler 6. Cadde grubundan hatırlıyor. İstiklâl’de yürürken yanından geçtiğiniz müzik marketlerden yükselen şarkılarının yanı sıra, etrafınızda bitiveren bir cep telefonu melodisinde bile karşınıza çıkabiliyor Emre Aydın’ın sesi. “Süründürse de öldürmeyen” pek afili yalnızlığın, bugünlerde en çok satan albümün, en çok dinlenen şarkının görünmeyen başaktörünü merak edip sesine kulak verdik. Sıra dışı bir sanatçı izlenimi veren Emre Aydın kendisiyle ilgili “önemli kayıtlar” düştü Aksiyon’a. Bu arada, bilmeyenlerin dikkatine... Afili, “çalımlı, fiyakalı” anlamını taşıyor.
- Sembolizmi sıklıkla kullanıyorsun. “Sil gözünün yalnızlıklarını”, “Kaybettim bugün kendimi, hükümsüzdür” vs… Kelimeleri sembollere saklamanın, kendini saklamak istemenle ilgisi olabilir mi?
Sadece yeni dönem rock müzikte, alternatif müzikte değil, edebiyatın içinde de İkinci Yeni akımının getirdiği bir şey aslında bu. Ben o tip metaforlara, simgelere başvursam dahi, yalın bir anlatım kullanıyorum. Dinleyici olarak çok kapalı şeylerden hoşlanmıyorum.
-Afili bir yalnızlıktan bahsediyorsun; ama şarkıların biraz da kendini bencilleştirdiğin, kendini kendine sakladığın hissi veriyor.
Evet. Zaten albümde “Evet, kendimi kötü hissediyorum. Depresyona yakınım. Yalnızlıktan çok bunalmışım. Ama sürünmüyorum.” durumu var.
-Acılarınla dalga geçebilecek kadar olgunlaştın mı?
Kusurlarımla dalga geçiyorum. Ama acılarımla dalga geçecek kadar olgunlaşmadım galiba.
-Türkiye’deki rock dinleyicisi, müzik kadar nitelikli sözlerin de peşinde. Leonard Cohen, Nick Cave, Bob Dylan ne kadar rağbet görüyorsa, Feridun Düzağaç, Mazhar Alanson, Bülent Ortaçgil gibi isimler de o kadar çok dinleniyor. Senin ufkunda da bu limanlar var mı?
‘Melodisi belli olsun diye’ söz yazıldığını hissettiğim vakit o albümü bir daha dinlemem. Müzik tarihinin gelişimi de aslında bunu kanıtlıyor. Bob Dylan’dan Âşık Veysel’e, Nick Cave’e kadar bir şeyler anlatan isimler var. Bahsettikleriniz çok değerli isimler. İnşallah onlar kadar kalıcı olabilirim.
-En büyük derdin ne?
Bir sonraki albümü, bir öncekinden daha iyi yapabilmek.
-Kendinle ilgili?
Bazı şeyleri fazla düşünüyorum. ‘Birini incittik mi?’ diye çok düşünürüm. Onun dışında dağınığım biraz.
VARSA ŞİİR, YOKSA TARİH
-Yalnızlık hayatının neresinde duruyor? Sığınabileceğin bir noktada mı?
Yoğun bir günün ardından eve gidip en azından bir iki saat yalnız kalmak istiyorum. O bir kaçış galiba. Evde üç kişi kalıyoruz. Kapımı kapatıp yalnız kalmak istiyorum. Ama sürekli yalnız kalmaktan ve yalnız yemek yemekten hoşlanmıyorum. Gün içinde çok fazla ilişkimin olmaması beni rahatsız etmiyor yine de.
-Bugünlerden itibaren bu şansın pek yok. Birçok albüm ve klip listesinin zirvesindesin. Bu, yalnızlığını, kendinle başbaşalığını inkıtaya uğratır mı?
Biraz uğratıyor tabii. Gündelik telaş içinde çok fazla bir şeye vaktiniz kalmıyor. Bir ay önce hevesle bir kitap almıştım. Ona yeni başlayabildim.
-O kitap neydi?
Jön Türkler, İttihat ve Terakki üzerine. Edebiyat üzerine bir şeyler okumuyorsam eğer, popüler tarih okuyorum.
-Kimleri okursun?
Edip Cansever’i çok severim. İkinci Yeni şairlerinin neredeyse tamamını severim. Bir, Ece Ayhan’a alışamadım. Hâşâ, başarısız demek haddime değil. Şiirinin sesini alamadım henüz. Attila İlhan sevdirdi bana şiiri. Hece ölçüsüyle yazan belki de en büyük Cumhuriyet şairi. Üniversite yıllarında Bukowski’ler ve Nietzsche çevirilerinin üzerinde duruyordum.
-Şiirlerin ve şarkıların arasında ciddi bir ayrım var.
Çok doğru. Bence bu olması gerekiyor. İkisi çok başka şeyler bence. Tamam, ikisinde de söz yazıyorsunuz. Ama şarkı yazarken ister istemez hece ölçüsüne uymak zorundasınız. Melodi bunu diretir. Şiirde ister yapar, ister yapmazsınız. Müzikte nasıl ki ‘sound’ var, tınlama ve kapalılık-açıklık var. Şiirin de bu hassasiyetleri var. Şarkı yazmak daha zor; ama ikisini ayırmaya çalışıyorum.
-Şiirlerin daha dağınık duruyor. Şarkı sözlerini derleyip toparlayan yalnızca müzikal gücün mü? Yola müzikten mi, sözden mi çıkıyorsun?
Benim kafamda öncelikle tema vardır. Söz de, müzik de öncelik taşıyabilir. Ama daha şarkıyı yapmadan önce, ne hakkında yapacağımı biliyorum. Önce müziğini yaptıysam bile hangi kelimeleri kullanacağımı bilmiyorum; ama ne anlatmış olacağımı biliyorum. Şiirdeki dağınıklık biraz da sıkılmayla ilgili.
-Sence sözün müzik içindeki ağırlığı ne?
Yarı yarıya galiba. Hatta elli bire, kırk dokuz diyebiliriz. Söz olmasaydı, Âşık Veysel olmazdı. Besteler çok güzel; ama o düşük teknolojik şartlarda net kaydedilememiş. Bazen sazın ne çaldığı belli bile olmuyor. Ama öyle sözleri var ki… Ben hiçbirinin diğerinin önüne geçmemesine uğraşıyorum.
-Şiirlerini okuduğum zaman Bukowski’deki ‘kentli umursamazlığı’ dikkatimi çekti. Albümünde de bu var. Şiir dışında roman okur musun? Ve kimleri dinlersin?
Saplantılı olduğum bir grup yok. En çok Placebo’yu seviyorum. ‘Brit pop’ dinlerim. İsim vermek gerekirse Depeche Mode dinliyorum şu anda. Jay Jay Johanson severim. Alternatif grupları takip ediyorum. Türkçe en çok dinlediğim grup Vega’dır.
TÜRKİYE’DE POP MÜZİK OLSAYDI ‘POP ALBÜMÜ YAPTIM’ DERDİM
-Vega’dan Tuğrul Akyüz’le çalışmak, rahat hissettirdi mi?
Albümün kaydındaki ekip benim içimi her açıdan ferahlattı. Vega ve Gripin en çok dinlediğim gruplardır. Manga da çok başarılı bir gruptur. Edebiyatla ilgili olarak da abartılı bir Bukowski hayranlığım olmadı; ama her üniversitelinin okuduğu kadar okudum. Trevenian falan okudum. Umursamazlık değil de sinir durumu daha fazla galiba. Bukowski de aslında kızgın olduğu için umursamıyordur ya! Galiba şiirlere de kızgın olduğu için melankolik denebilir. Hatta umursamıyor değil de tersine, kızgın olduğu için umursamayan...
-Burada bir güç gösterisi mi var?
Esasında güçsüzlüğü örtme güdüsü de olabilir.
-Güçsüzlüğü anlatma iradesini göstermek başlı başına bir gücün ifadesi değil mi?
Evet, tam olarak böyle galiba.
-‘Afili Yalnızlık’ albümünün karakteristiği hakkında çok şey yazılıyor. Ama en önemlisi senin ne söylediğin. Bir pop-rock albümü bu. Türkiye’de sanat gelişmiş olsa buna pop albümü diyebilirim. Ama pop albümü dediğiniz zaman başka yerlere gidiyor. Çünkü insanların pop olarak tanıdıkları müzikler bambaşka. Bu albümde yeni bir elektronik akımı denedik. Yalnızlık albümü. Tematik bir albüm. Ben tamamen tüketmek istediğim şeyi yapmaya çalıştım. Müziğin en fazla beşinci dinleyişte algılanması taraftarıyım. O yüzden biraz rahat. Ama bu ucuzluk olarak algılanmasın.
SİSTEM ZORLUYOR DİYE ALBÜM ÇIKARMAM
-Senin tüketimin bir yana, dinleyicinin çabuk tüketeceği bir albüm yapmamışsın. İçi boş albümlerin satıldığı bir ortamda albümünün bu kadar çok satılmasına nasıl bakıyorsun?
Onu video klipe bağlıyorum. Video klipin sanatsal bir niteliği olduğunu düşünüyorum. Kısa film niteliğinde bir şey yaptık. Şebnem Dönmez’in oyunculuğu inanılmaz etkili oldu. Bir de ekibe bağlıyorum. İyi bir şey yapmışsanız, yerin yedi kat dibine gömseniz bile o bulunur. O endüstriyel bayağılık bizi kamçıladı. Mühim olan yirmi, otuz yıl sonra ömrümüz varsa oturup “O dönemin şartlarında yüzümüzü kızartmayacak, güzel şeyler yapabilmişiz” diyebilmek.
-Bu kadar erken ve bu kadar büyük rağbet göreceğini düşünür müydün?
Ben daha uzun sürer diye düşünmüştüm.
-Endüstrinin parçası olana dek, kendin için üretiyorsun. Ama parçası olduktan sonra var olan yapıyı da dikkate alman gerekiyor. Belki daha vahimi, belli bir sürede üretmek zorunda olman. Bu seni rahatsız edecek mi?
Senede bir albüm yapma gibi düşüncemiz yok. Sistem sizi zorluyor; ama ben hayatta içime sinmeden getirip de sunmam. 6. Cadde albümünü yaptığımız zaman 21 yaşındaydık. Dinlettiğimizde her kafadan başka bir ses çıkıyordu. Gördüm ki bu çok da anlamlı bir şey değil. Çünkü pazarın talebini bilmiyorum. Bu albümün şarkılarını ev arkadaşlarımdan başka kimseye dinletmedim.
-Feridun Düzağaç, 2003’te ‘Orijinal Altyazılı’ albümüyle popüler kültürün göbeğine oturunca, kemikleşmiş hayran kitlesi gibi kendisi de bundan rahatsız olmuştu. Senin de 6. Cadde’den ve internetten dinleyici kitlen var. Bu kitle popülerliğine tepki verdiğinde, sen de ‘Nerede yanlış yapıyorum?’ der misin?
Yok. Feridun Düzağaç’ın ciddi ciddi dinleyicisi ve gözlemcisiyim. Orada ayrılıyoruz. Feridun Düzağaç zaten popüler olmak için bir şey yapmadı. Çok güzel videolar çekildi ve o albüm iyi yerlere gitti. Ama aynı Feridun Düzağaç’tı. Popülerliğin onu etkilemesine gerek yoktu. Kemik kitlenin rahatsızlığı zaten bakidir. Onlar her şeye kızıyor. Çünkü onlar hakikaten sizi çocuğu, abisi gibi görüyor. Müdahaleciler. Ne yapsanız kızarlar. Mesela videomda yokum diye kızdılar. Ben, dinlediğim insan yalnızca ticari bir iş yaparsa rahatsız olurum
-Klipte olmamak senin fikrin miydi?
Yönetmenimiz Yon Thomas’ın fikriydi. Senaryo da ona aitti. Film o kadar güzel akarken, gitarla görünelim istemedik.
-Bu, seni gizemli bir kişiliğe büründürürken, programlara çıkarak kendini çabuk mu deşifre ettin sence?
Yoo, hiçbir hesap yapmadık, ‘emreaydin.org’ sitesi bir seneden beri var. Ondan önce 6. Cadde’nin web sitesi vardı ve 6. Cadde’yle yaptığımız albümün kapağında da vardım. Ama klibi dönmüyordu televizyonlarda. Saklanma gibi bir stratejimiz olmadı.
-Sing Your Song’daki birincilikten sonra herkes sizden bir patlama bekliyordu. O albüm çıktı; ne var ki tanınırlık ve tiraj açısından beklentilerin oldukça aşağısında kaldı.
Albüm çıktıktan bir ay sonra plak şirketimiz Universal kapandı. 6. Cadde’nin başına bir albümün başına gelebilecek ne kadar kötü şey varsa geldi. Çok da bekletilmiştik. Hiçbir şey basılmadı, promosyonu yapılmadı. Biz de okula geri döndük.
İZMİR’İN HÜZNÜ, İSTANBUL’UN BURUKLUĞU
-Üniversite hayatın İzmir’de geçmiş. Yalnızlığını demleyen faktörlerden biri İzmir olabilir mi?
İzmir’in öyle bir kimliği vardır. Hatay ve Göztepe’den sahile bakmak bile yeterlidir. İzmir’in bir havası vardı, İstanbul’un da başka bir havası varmış mesela. İzmir hüzünlüdür de, İstanbul buruktur.
-‘Afili Yalnızlık’ tematik bir albüm. Yalnızlık ve kendini bir arayış var. Ama bu arayıştan vazgeçip geçmişe sığınan bir yanın da var.
İster istemez hoşnutsuzluklardan bahsederken, geçmişe hep bir özlem vardır. Doğru tespit bence.
-Basamakları bu kadar hızlı çıkmaya başlarken, karşılaştığın dünya ile kurguladığın dünya arasında nasıl bir fark var?
Yaşamı kurgulamamaya çalışıyorum. Mümkün mertebe hepsinden kendimi soyutlamaya çalışıyorum. Arkadaşlarım aynı. Arkadaş sayım da azdır. Evimi de değiştirmeyeceğim. Mecidiyeköy’de üç arkadaş oturuyoruz. Biri gitarcım, biri de İzmir’den, üniversiteden beraber geldiğimiz arkadaşım. Kremalı bir beşerî topluluğun uzağındayım. Zaten yapım da buna çok müsait değil. Kokteyller peşinde koşturamam. Başka bir statüye de ait olmam. Ben mutluyken ‘Ne mutluyum’ diye şarkı yapacak biri değilim.
-Şöhreti bu kadar çabuk yakalamanın en kötü yanı kibrin baş belası hâline gelmesi. Seni dizginleyen mekanizmalar neler?
Ben işin mutfağını, müzikal yönünü daha çok düşünmeye çalışıyorum. Zaten çok düşünürüm bunları. Piyano edindim mesela. Vaktimi onunla geçiriyorum. Ufak ufak demo kaydetmeye başladık. Ben öbür tarafı unutuyorum zaten. Röportaj yapmazsam, farkında bile olmayacağım. Birisi gelip “Fena patladın oğlum.” diyor. “Gerçekten öyle mi?” diye soruyorum.
-İstiklâl’de yürüyebiliyor musun hâlâ?
Yürüyorum. Videomda yokum çünkü. Hakikaten müzik dinleyicisi tanıyor. İstiklâl’de fotoğraf çekimleri olduğu zaman, dikkatli bakınca fark ediyorlar. Hızlı yürüyerek sıyrılıyorum.
-İnternette patlayan şarkıcıların piyasaya çıktıklarında ayakta pek de kalamadıklarını görüyoruz. İnternette tanınıyor olmak, senin için dezavantaja dönüşür mü?
Döndü zaten. ‘Afili Yalnızlık’ şu anda internette en çok download edilen albüm. Bir de hitap ettiğimiz kitle, internet kullanan kitle. Oradan bir dezavantajımız var. Bu albümün her şarkısının arkasındayım. Sanatsal zevklerim açısından daha geri bir iş sunmayacağım.
-Albümün bütünlüğüne uyan, iyi bir cover seçimi yapmışsın. Umay Umay’dan dinlediğimiz ‘Hareket Vakti’ni seçme sebebin neydi? Diğer cover alternatiflerin nelerdi?
Şarkı, Barlas Erinç’in şarkısı. Umay Umay meşhur etmişti. Cover olacağı sonlara doğru belli oldu. ‘Üzerinde hiç oynanmasın’ diye düşünüldü. Bir tane Sezen Aksu şarkısı vardı aklımda. Sezen Aksu cover’ı çok yapıldı. ‘Yalnızlık Senfonisi’ni düşünmüştüm. Bayağı da aklımdaydı. Senfonik ve sert bir düzenleme düşünmüştük. Bunları söylemem ne kadar doğru onu da bilmiyorum. ‘Hareket Vakti’ benim seçimimdi ve dört tane farklı versiyon içinden bunu seçtik.
TEOMAN'A DEĞİL FERİDUN DÜZAĞAÇ'A BENZİYORUM
-Sana yönelik iki büyük eleştiri var…
‘S’ ve ‘ş’leri telaffuzum…
-Biri o, diğeri de gırtlak ve tavır itibarı ile Teoman’la benzerliğin.
Bunu kabul etmiyorum. Bence, mesela Feridun Düzağaç’a daha çok benziyorum. Kimse bunu söylemiyor. Söz ve müziğini kendisi yazması yönüyle Teoman benzerliğini kabul edebilirim. ‘Ş’leri telaffuzumla ilgili de kayıtta hataları telafi etme taraftarıyım her zaman. Konsere geldiklerinde “A, bu adam ‘ş’yi, ‘s’yi söyleyemiyor.” diyeceklerine şimdiden görsünler. Bunun için artikülâsyon kursuna gitmem gerek. Ama ben şikâyetçi değilim. Ben bu ülkede yerli ve artikülâsyon problemi olan beş büyük sanatçı sayabilirim.
-“İstenmiyor olmakla ilgiliyim.” diyorsun. Şimdi bu kadar istenirken, çelişkiler yaşıyor musun?
Bu, duruşunuzla ilgili. İnternet sitesinde bana ulaşanların çoğunun ‘Emre abi’ diye seslenmesinden çok memnunum. Oradaki ‘isteniyor olmak’ rahatsız etmiyor.
-
- Yeni Üye
- Mesajlar: 2
- Kayıt: Perşembe, Kasım 30, 2006 17:51
- Konum: İstanbul
Re: Feridun ve emre aydın
ya ben emre aydın ı çokkkk seviyorummm...git şarkısına bayılıyorum ...herkes bence dinlemeli o şarkıyı, seveceklerine emininmmmm
-
- Üye
- Mesajlar: 51
- Kayıt: Çarşamba, Aralık 13, 2006 00:10
- İsim: Emre
- Konum: Bursa
Re: Feridun ve emre aydın
arkadaşlar niçin böyle bir başlık oluşturuldu bilemiyorum tamam emre aydın sanatçı olma yolunda ilerleyen genç isimlerden biri.ama ben onun FERİDUN DÜZAĞAÇ ile benzer bir yönünü bulamadım açıkçası.ama röportajında TEOMAN A DEĞİL FERİDUN DÜZAĞAÇ A BENZİYORUM demiş.e tabii ki fd gibi bir müzik üstadı duruken gidipte teoman a mı benzeyecek.bence FERİDUN DÜZAĞAÇ ile teoman ın adlarının aynı cümlede geçmemesi lazım.çünkü arada ciddi bir kültür farkı var sevgiler....
-
- Üye
- Mesajlar: 25
- Kayıt: Cumartesi, Nisan 22, 2006 15:27
- Konum: konya
Re: Feridun ve emre aydın
Merhaba Arkadaşlar Emre aydın tek şarkılık kasetlerin sanatçısı bence. feridun kasetlerindeki bütün şarkıları dinlenen nadir sanatçılardandır.sokaklarda evcil sözlerinin hepsine katılıyorum....
-
- Üye
- Mesajlar: 26
- Kayıt: Cumartesi, Mart 18, 2006 16:58
- Konum: Ankara
Re: Feridun ve emre aydın
arkadaşlar ben sadece feridun severler için emre aydın ın yerini merak etmiştim; niyetimin de kıyaslamak olmadığı belirmiştim..
-
- Takımdan
- Mesajlar: 782
- Kayıt: Cuma, Haziran 30, 2006 21:07
- İsim: yaprak
- Konum: İstanbul
Re: Feridun ve emre aydın
bende beğendim emre aydın'ı feridun düzağacın yeri tabii ki ayrı ama emre aydın'ın da güzel müzik yaptığı benim için bir gerçek..ama insanları belleğime çabuk alan bir kişi değilimdir.
-
- Dengesiz Üye(Banlı)
- Mesajlar: 149
- Kayıt: Pazartesi, Aralık 11, 2006 13:42
Re: Feridun ve emre aydın
emre aydında kimmiş ki.... feridun düzağaç varken. ben anlamam ama tabiki oda kendi kulvarında başarılır onada diyecek birşeyim yok yani.....ama bana hitap etmedi..sesini ve yorumunu sevmedim açıkçası...
-
- Görevli
- Mesajlar: 1394
- Kayıt: Pazar, Ekim 17, 2004 12:43
- İsim: Emrah
- Konum: İstanbul
Re: Feridun ve emre aydın
Bence Feridun Düzağaç dinlemesi onu bizden biri yapar...
Haksızlık etmeyin.
Haksızlık etmeyin.
-
- Yeni Üye
- Mesajlar: 15
- Kayıt: Cuma, Kasım 17, 2006 23:40
- İsim: SEÇİL
- Konum: Samsun
Re: Feridun ve emre aydın
iyi sarkıları olabilir ama fazla isyankar o yüzden pek samimi gelmedi belki ilerde değisebilir fikrim
-
- Üye
- Mesajlar: 104
- Kayıt: Salı, Mayıs 24, 2005 18:28
- İsim: a
Re: Feridun ve emre aydın
ben yalnızlık konusunda ortak yaralar buldum emre aydının şarkılarında. feridun düzağaçtan sonraki kişiidr şarkıları beni bu kadar etkileyen şu anda da emre aydının bir şarkısını dinliyorum
bak yenildik işte
zamanı gelince kalkarız belkide
DAYAN YALNIZLIĞIM
diyor ve diğer şarkılarında da böyle beni etkileyen şeyler var YALNIZLIK ortak bir duygu feridun düzağaçla da ve bizimle de bence bu ortaklıkta birleşiyor
feridun düzağacın yeri farklı hem de çok farklı ama ben bu çocuğuda sevdim
feridun abiyide dinliyormuş kendisi de benzediğini söylemiş zaten bana da dinlediğimde feridun abiyi hatırlatmadı değil hani
ben seviyorum dinliyorum ama feridun başka...
bak yenildik işte
zamanı gelince kalkarız belkide
DAYAN YALNIZLIĞIM
diyor ve diğer şarkılarında da böyle beni etkileyen şeyler var YALNIZLIK ortak bir duygu feridun düzağaçla da ve bizimle de bence bu ortaklıkta birleşiyor
feridun düzağacın yeri farklı hem de çok farklı ama ben bu çocuğuda sevdim
feridun abiyide dinliyormuş kendisi de benzediğini söylemiş zaten bana da dinlediğimde feridun abiyi hatırlatmadı değil hani
ben seviyorum dinliyorum ama feridun başka...