live 8 live
gercekten orada insanlar açlıktan ölüyo ortık bişeylerin yapılması gerekiyo ne olursaa, amacları gerçekten cok guzel ayrıca oraya toplanan binlerce insanıda görmezden gelmeyelim bu böyle su söyle demek yapılanların gereksiz olduğunu yada yanlıs oldugunu göstermez tekrar söylüyorum biseyler yapılsın artık ne olursaaaa
CAN DÜNDAR ADA
Bir buluşma öyküsü...
Müthiş bir sahneydi:
Live-8 konserinin Londra ayağında Bob Geldof siyah kasketinin altından fışkıran ağarmış saçlarıyla "Gelin bu işin nasıl başladığını izleyelim" deyip dev ekrana döndü.
Açlığın ölümle buluştuğu noktada kapanmaya yüz tutmuş bir çift çocuk gözü yansıdı alana...
Geldof, bu görüntüyü 1984 sonunda BBC'de izlemişti.
Kendi deyimiyle evde "bir sürü modern ıvır zıvırın içinde rahatça otururken", bir deri bir kemik kalmış bu çocukla irkilmiş, o gece sabaha dek "Ne yapabilirim?" diye düşünmüştü.
Sting'i aradı:
"- Noel'den önce Etiyopya'ya para toplamak için birkaç adamla bir plak çıkarmak istiyorum, ne dersin?"
"- Tamam, ben varım."
Sonra Boy George'u, Paul Young'ı, Wham'i, U-2'yu, Sade'yi, Phil Collins'i aradı. Hepsi "Varız" diyordu.
Dünyanın bu en büyük grubunun adını "Band Aid" koydular.
Birkaç ayda Band Aid'in hesabında 8 milyon pound toplanmıştı.
Bu başarı, Geldof'a cesaret verdi. Ekibi genişleterek 1985 Temmuz'unda tarihin en büyük konserini düzenledi.
Konser büyük olay olmuş, 100 milyon pound toplanmıştı.
Yardım kafileleri Etiyopya'ya ulaştığında Geldof'un ekranda gördüğü kızın 10 dakika ömrü kalmıştı.
* * *
Geldof, 20 yıl sonra, önceki gece o kızı hatırlattı, "Kimse bize yaptığımızın işe yaramadığını söylemesin. İşte kanıtı" dedi.
Ve ışıl ışıl gülümseyen bir Afrikalı sahneye çıktı.
Birhan Woldou, perdede hâlâ can çekişen o Etiyopyalı kızdı.
Duyarlılığın, dayanışmanın ve müziğin gücü onu ölümün elinden çekip almıştı.
* * *
Geldof, bu kez bağış toplamak yerine en zengin 8 ülkenin liderini uyarmayı hedeflemişti.
Bu seferki konserin en etkili silahı Pink Floyd olacaktı.
Lakin müzik tarihinin efsane grubu 20 yıl önce, hem de mahkemelik olarak dağılmıştı. Değil konser vermek, birbirlerini görmüyorlardı bile...
Geldof, önce 20 yıl önce grubu terk eden Roger Waters'la görüştü. Onu ikna etti. Sonra durumu, grubu yaşatan David Gilmour'a açıkladı. Gilmour, grubun davulcusu Nick Mason ve klavyecisi Richard Wright'la konuştu. Ardından kavgalı iki dost, doğrudan görüştüler. Ve 2 Temmuz gecesi 20 yıllık ayrılık 20 dakikalık bir konserle bitti.
Adını, grubun beyni Syd Barrett'in, "Pink" ve "Floyd" isimli iki kedisinden alan grup, unutulmaz albümleri "The Wall"dan çalarak "Orada kimse var mı?" diye sorunca dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca Floydçu yerinden doğrulup şarkıya katıldı:
"Duyuyorum, kendini kötü hissettiğini / yatıştırabilirim acını / ve ayağa kalkmanı sağlayabilirim yeniden..."
Floyd dünyaya, dünya da Floyd'a söylüyordu sanki...
Bir nebze yatıştı acılar...
Globalizm, sadece kapitalizmin emrinde olmadığını gösterdi.
Ve biz, saçları ağarsa ya da dökülse de kahramanlarımızın hâlâ büyük iş yaptığını gördük.
Sarılıp birbirimize, yolda yitirdiklerimiz için haykırdık:
"Keşke sen de burada olsaydın."
Milliyet ©
Bir buluşma öyküsü...
Müthiş bir sahneydi:
Live-8 konserinin Londra ayağında Bob Geldof siyah kasketinin altından fışkıran ağarmış saçlarıyla "Gelin bu işin nasıl başladığını izleyelim" deyip dev ekrana döndü.
Açlığın ölümle buluştuğu noktada kapanmaya yüz tutmuş bir çift çocuk gözü yansıdı alana...
Geldof, bu görüntüyü 1984 sonunda BBC'de izlemişti.
Kendi deyimiyle evde "bir sürü modern ıvır zıvırın içinde rahatça otururken", bir deri bir kemik kalmış bu çocukla irkilmiş, o gece sabaha dek "Ne yapabilirim?" diye düşünmüştü.
Sting'i aradı:
"- Noel'den önce Etiyopya'ya para toplamak için birkaç adamla bir plak çıkarmak istiyorum, ne dersin?"
"- Tamam, ben varım."
Sonra Boy George'u, Paul Young'ı, Wham'i, U-2'yu, Sade'yi, Phil Collins'i aradı. Hepsi "Varız" diyordu.
Dünyanın bu en büyük grubunun adını "Band Aid" koydular.
Birkaç ayda Band Aid'in hesabında 8 milyon pound toplanmıştı.
Bu başarı, Geldof'a cesaret verdi. Ekibi genişleterek 1985 Temmuz'unda tarihin en büyük konserini düzenledi.
Konser büyük olay olmuş, 100 milyon pound toplanmıştı.
Yardım kafileleri Etiyopya'ya ulaştığında Geldof'un ekranda gördüğü kızın 10 dakika ömrü kalmıştı.
* * *
Geldof, 20 yıl sonra, önceki gece o kızı hatırlattı, "Kimse bize yaptığımızın işe yaramadığını söylemesin. İşte kanıtı" dedi.
Ve ışıl ışıl gülümseyen bir Afrikalı sahneye çıktı.
Birhan Woldou, perdede hâlâ can çekişen o Etiyopyalı kızdı.
Duyarlılığın, dayanışmanın ve müziğin gücü onu ölümün elinden çekip almıştı.
* * *
Geldof, bu kez bağış toplamak yerine en zengin 8 ülkenin liderini uyarmayı hedeflemişti.
Bu seferki konserin en etkili silahı Pink Floyd olacaktı.
Lakin müzik tarihinin efsane grubu 20 yıl önce, hem de mahkemelik olarak dağılmıştı. Değil konser vermek, birbirlerini görmüyorlardı bile...
Geldof, önce 20 yıl önce grubu terk eden Roger Waters'la görüştü. Onu ikna etti. Sonra durumu, grubu yaşatan David Gilmour'a açıkladı. Gilmour, grubun davulcusu Nick Mason ve klavyecisi Richard Wright'la konuştu. Ardından kavgalı iki dost, doğrudan görüştüler. Ve 2 Temmuz gecesi 20 yıllık ayrılık 20 dakikalık bir konserle bitti.
Adını, grubun beyni Syd Barrett'in, "Pink" ve "Floyd" isimli iki kedisinden alan grup, unutulmaz albümleri "The Wall"dan çalarak "Orada kimse var mı?" diye sorunca dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca Floydçu yerinden doğrulup şarkıya katıldı:
"Duyuyorum, kendini kötü hissettiğini / yatıştırabilirim acını / ve ayağa kalkmanı sağlayabilirim yeniden..."
Floyd dünyaya, dünya da Floyd'a söylüyordu sanki...
Bir nebze yatıştı acılar...
Globalizm, sadece kapitalizmin emrinde olmadığını gösterdi.
Ve biz, saçları ağarsa ya da dökülse de kahramanlarımızın hâlâ büyük iş yaptığını gördük.
Sarılıp birbirimize, yolda yitirdiklerimiz için haykırdık:
"Keşke sen de burada olsaydın."
Milliyet ©